13.Pinokya\2

9.3K 763 487
                                    

Rana, işe koyulmuştu. Babasının bol tulumunu giymiş, paçalarını ve kollarını kendine uyması için katlamıştı. Başına yazma bağlamıştı. Evinin mahremiyetinde olsa da, herhangi biri gelir korkusuyla üzerine dizlerine uzanan kap giymişti. Çamur, yaprak, çam balı ve kim bilir daha neye bulanmıştı. Ağaçları buduyordu.

Bu, genelde babasının işiydi. Rana bu işlerde ona yardım ederdi ama bugün kolları sıvamak istemişti. Yerinde duramayan, gergin bir bir insan topu haline gelmişti. Annesi ve babasını, ön bahçede keyif yaparken bırakmıştı. 

Cebine göz attı. Bol tulumun koca cebinde düşmesine imkan yoktu ama kontrol etmek zorundaydı. Her yarım saatte bir gelen mesajları vardı. Onları kaçıramazdı. Telefonu olur da duyamaz diye, titreşime bile almıştı. İşine odaklanmakta zorlansa da, budanması gereken ağaç dalını koca makasla kesti.

Dünden beri sayısız mesaj almıştı. Bir çoğu eskiden ona yazdığı mektuplardan demeçlerdi. Son iki saattir ise, adam yeni mektuplar yazıyordu. Sanki ellerinde ruhsuz bir telefon değil de, mis kokulu kağıt parçasını tutuyor, onun el yazısından yazdıklarını okuyordu.

Ayrıca adam öyle arsız, umarsız ve dizginlenemezdi ki, ses kaydı, resimler atıyordu. Rana son konuşmalarından, onun kendinden nefret edebileceğini sanmıştı. Ama adam hiç bir şey olmamış, hatta onlar yavuklularmış gibi davranıyordu. Rana'yı öyle bir zorluyor, öyle kalbinin tellerini çalıyordu ki, Rana'nın yelkenleri indirmesine ramak kalmıştı.

Ama nasıl indirebilirdi? Ona derin, içinden çıkılamaz hisler beslemesi bir yana; adam daha bir gün önce başka bir kızla ilgileniyordu. Ona aşık olmadığını iddia ediyordu. Peki Yüsra'nın tüm bu olanlardan haberi olduğunda da, aynı şekilde hissedecek miydi? Suçlulukla yanakları yandı ve tam o sırada cebinde ki telefon titredi.

Tuş kilidini açarken kalın ağaç gövdesine yaslandı. Yaprakların onu gizlediğine güvenerek, surat ifadesini gizlemedi bile. Bir ses kaydıydı. Derhal kulaklığını taktı. Babasının gelip gelmediğini kontrol etti ve dinledi. Hışırtılar arasında, onun yürüyerek bu ses kaydını gönderdiğini anladı. 

"Bugün, traktör süren başka bir kadın gördüm hanımefendi. Şaşırtıcıydı ancak ilk gördüğüm kadar değil. Kaşlarını çatma. Senin yanından bile geçemez. O ilk karşılaşmamızı anımsıyorum da... Bana beyefendi demiştin. Tanımış mıydın, yoksa herkese mi böyle sesleniyorsun? Bundan sonra sadece ben, senin Beyefendinim, Hanımefendim."

Rana iç çekecekti neredeyse. Sesin kalanını dinlemek için soluklanmak zorunda kaldı. Elini kalbine koydu ve devamını dinledi.

"Bu köydeki insanların da, sizin köydeki insanlardan pek farkı yok. Herkes sabahın köründe işine koyuluyor. Beden çalışıyor burada hanımefendi. Başka işlere, aylaklığa yer kalmayacak kadar çok çalışıyor insanlar. Buraları görünce, köy hayatını nasıl özlediğimi anımsadım. Hatırlıyor musun o geceyi? Kahve içmeye geldiğim geceyi? Keşke gitmeseydim hanımefendi. Keşke, o köpeğinden, kokundan, sözlerinden anlasaydım sen sen olduğunu. Keşke beni bu kadar bekletmeseydin hanımefendi. Sahi, göz mü yumacaktın başka bir kadının ellerine gitmeme? Sevgi, buna izin verir mi? Sahi... Seviyor musun halen beni?"

Rana gözlerini yumdu ve bir süre sessizliği dinleyip fısıldadı. "Seviyorum seni..."

Adamın iç çekişini kaydeden bir kaydı daha geldi. Ardından, "Neden cevap vermiyorsun?" diyen bir ses  kaydı daha. Rana ona sadece iki kere cevap vermişti. Birinde, "Beni incitme," yazıyordu. Çünkü adam onu incitecek kadar dürüst konuşuyordu.

İkincisini ise sabah, günaydın mesajına cevap olarak yazmıştı. "Günaydın."

Elleri tuşlara gitti. Adeta yazar tıkanması yaşıyordu. O kendini tanımıyorken yazmak neden bu kadar kolaydı? Şimdi bir yanlışı olur, onu kendinden uzaklaştıracak yanlış bir söz sarf eder korkusuyla dürüstçe içinden gelenleri yazamıyordu. Okuyor, dinliyor ve izliyordu. Ama cevap veremiyordu.

Kalp İkizi (Umut Serisi 6)Where stories live. Discover now