7. "Suç Ortağı"

7.4K 779 288
                                    

"Sana ne desem, ne söylesem umut olur." Yazmıştı satırlarında. Musa bu sözlerin anlamını şimdi kavrıyordu. Çoktan ekilmişti göğsüne umut çınarı. Ancak kapkara bir gölge düşmüştü üstüne, yaprakları dökülüyor ve kökünü kurutuyordu. Musa'nın kalbini de, bedenini de kökünden kurutuyordu.

Genç adam panik atak krizlerinden sağ çıkmamaktan korkuyordu. Daha geçenlerde köylülerin kardeşi için getirdiği saksıyı parçalamıştı. İsteyerek değil ama içinin sıkıntısı öyle bir boyuta ulaşmıştı ki, odada adeta koşmaya başlamıştı.

Neydi bu sıkıntısının asıl sebebi? Kuşlar gibi özgürdü. Göğü görüyordu. Sevdiği kızdan bir söz almıştı. Kardeşinin evindeydi. Elleri toprağa özgürce değiyordu. Satırlarda dolanan nasırlı parmaklarına baktı. Evin etrafını ekip biçmişti. Kardeşi için güzel bir yer haline getirmek istemişti. En azından işe yarıyordu... Köylülerden uzak duruyorsa da, onlar Musa'dan uzak durmuyordu. Önceleri günlük kapısı çalıyordu. İnsanlar ona hal hatır soruyor, ikramlarda bulunuyor, ya da dertlerini kardeşine söylemesi için tembihliyorlardı.

Zamanla bu sayı azaldı. Bunda Musa'nın da payı büyüktü. Kilo verdiğini, renginin attığını, gündüzleri uyuduğunu, geceleri ruh gibi ortalıkta dolandığını kimseden gizleyemiyordu. Kendini parazit gibi hissediyordu. İşlevsiz ve dibe çeken bir parazit...

Tüm o sağlıksız beslenmelerin sonucunu bir kaç gün sonra gördü. Yataktan kalkamadı ve işte, neredeyse bir gün oluyordu ve yataktan kafasını kaldıramıyordu. Kemikleri ağrıyordu. Beyni zonkluyor ve midesi her yediğiyle bulanıyordu.

Her şey yetmiyormuş gibi, mektupdaşı da yanında yoktu... En azından ondan yeni bir satır alsa nefes alabilirdi. Ona dememiş miydi: "Dışarıda da yazarım," diye? Onu görünce fikrini mi değiştirmişti? Genç adam eskilerin bahsettiği şu kara sevdaya tutulduğundan korkuyordu. Bu sevda öyle bir meretti ki, maksat sevgiliye duyulan aşk değildi. Aşkın kendisine duyulan aşktı ve seni tüketene kadar göğsünü sarıp sarmalıyordu. 

Musa o gece ilk kez uyudu. Ertesi gün sabaha kadar uyanamadı. Ateşinin çıktığını tahmin ediyordu. Kimseyi aramak istemiyor, annesini, kardeşlerini kaygılandırmaktan korkuyordu. Gerçi bir gün boyunca telefonlarına bakamadığı için muhtemelen İsa çıldırmış olmalıydı. Ağabeyini yine mesaj atarak oylamıştı ama İsa hemen anlardı. En iyisi onunla iletişim kurmamaktı.

Uyurken, uzun, deliksiz bir rüya gördü. Karmaşık bir rüyaydı. Rüyasının ortalarında bir kadın ona seslendi. Umduğu gibi kara sevdaya tutulduğu kızı değil, yaşlı bir cadıyı görüyordu rüyasında. Bu cadı karnına bastırdı. Musa inledi. Midesine bastırdı. Musa yeniden inledi.

Cadı ona, "Açlıktan ölecek bu!" diye bağırdı. "Canının hiç mi kıymeti yok senin?"

Musa sadece homurdandı. Perdeler ardına kadar açılınca bağırmak istedi ama öyle susuzdu ki, dudaklarını açamadı. "Su..." diye yalvardı." Bana su verin."

Ona yaşlı cadının dokunmasını beklerken, karnına dokunandan daha naif bir el başının arkasını tuttu ve onu doğrulttu. Dudaklarına bardak yanaştı. Bir, iki damla su içinde gözleri hafifçe açıldı. Ya sayıklıyordu ya da ölmüştü. Güzel gözlü veterinerin ona böyle, sanki onu tanıyormuş, sanki ona aşıkmış gibi bakmasının başka açıklaması olamazdı.

"Uyu Beyefendi..." diye fısıldadı. "Ben seninle ilgileneceğim." Musa beyninin uyarılarına rağmen sanki kızın sözleri onu büyülemiş gibi uyudu.

...

İsa onu aradığında, Rana çoktan yola koyulmuştu. Maksadı, onu sadece uzaktan görmekti. Genelde geceleri açık olan ışıkları tüm gece boyunca kapalı kalmış, evde hiç bir hareket görünmüyordu. 

Kalp İkizi (Umut Serisi 6)Where stories live. Discover now