İKİ YABANCI

22.8K 599 158
                                    

Hangi tarihte başladığınızı buraya yorum olarak bırakmak ister misiniz?

Sizinle tanıştığımız için ben ve karakterlerim çok mutlu. Ailemize  hoşgeldin :)
•••

Akşamüstüydü.  Soğuk hava tüm acımasızlığı ile yüzüne vururken, adımlarını biraz daha hızlandırdı. Görünüşte fazlasıyla masum duran kocaman kar taneleri, sahil kenarındaki balıkçı barakalarının üzerine, gökyüzünden dans ederek iniyordu. Eğer meteorolojiye sorarsanız, kar taneleri için havada bulunan su buharının donmasıyla oluşarak yeryüzüne yağan beyaz ve hafif buz billurları diye bahsedeceği kesindir. Oysa onun için şu an kar tanelerinin anlamı çok farklıydı. Sanki yapacağı şey için onu cesaretlendirip, sırtını sıvazlayan küçük eller gibiydi.

Sonunda ağlar ile çevrilmiş, kırmızı çatılı, ahşap barakayı gördüğünde adımlarını yavaşlattı. Eldivenli ellerini cebinden çıkartıp, neredeyse gözlerinin üzerine düşmüş şapkasını hafifçe düzeltti. Şapkasından dışarı çıkan bir kaç asi sarı saç tutamını yeniden şapkasının altına sıkıştırdı. Küçük yüzü soğuktan buz tutmuştu. Neredeyse yok gibi duran burnu kızarmış, yanakları al al olmuştu. Ellerini yeniden cebine soktu. Titriyordu ve bunun soğuk hava ile ilgisi yoktu. İçinde minik kahve lekeler barındıran soluk gri gözleri ile barakaya baktı. Camdan loş bir ışık dışarıya sızıyordu. Attığı her adım yapacaklarının farkındalığı ile biraz daha sarsaklaşıyordu. Barakanın önündeki küçük basamaktan indikten sonra derin bir nefes aldı ve aldığı nefesi bırakarak soğukta buharlaşıp kar tanelerinin arasına karışmasına izin verdi.

Soğuktan donmuş ellerini cebinden çıkardı. Sadece bir kez kapıya vurması ile kapının açılması bir olmuştu. Hazırlıksızca karşısında duran adama baktı. Uzun saçları, kafasına taktığı berenin altına gizlenmişti. Sakalları her zamankinden daha da karışık ve uzun gözüküyordu. Kenarları kırışmış, çizgiler ile dolu gözleri dolu doluydu. Yaşlı yüzünde hüznün fırça darbeleri vardı. Sessizce, ağ tutmaktan halat bağlayıp çekmekten nasır tutmuş ellerini kapıdan çekerek geriye doğru adımladı ve içeriye girmesine izin verdi. Bu daveti bekletmeyip kar tutmuş botlarını önemsemeden, üşüyen ve gerilen bedenini sıcacık hava ile buluşturdu.

İçeride yalnızca bir kanepe, üzerinde çaydanlık bulunan ve çıtırtılı sesleri ile insana huzur veren eski bir soba vardı. Başka bir zaman olsaydı, sobanın o sıcak ve dosthane kucağına kıvırılır keyfini çıkarırdı. Ancak bu şimdi imkansızdı. Kanepenin hemen çaprazında duran masanın üzerinde camdan yapılmış bir sürahi ve bardak duruyordu. Sonra onu gördü, battaniyesinin içinde tıpkı bir melek gibi uyuyordu. Dudakları pespembe bir düğmeyi andırıyordu. Küçücük diye düşündü, ne kadar da masum. Teni bembeyaz, kirpikleri uzundu. Kaşları neredeyse yok gibiydi. Gülümsedi bir an onun güzelliğine.

"Herhangi bir değişiklik yok değil mi kararında?" Yaşlı adamın sesi ile ona doğru döndü. Yüzünde gördüğü endişeyi anlayışla karşıladı. Çünkü onunda içinde endişe fırtınası kopuyordu.

"Hayır, Ali Osman Bey. Ben size bir söz verdim, bir anlaşma yaptık. Şimdi geri dönemem."

Ali Osman, rahatladığını belli edercesine bir nefes verdi dudaklarından. "Senin bana ihtiyacın var, benim ona. Onunsa sana. Bunu sakın unutma."

İKİ YABANCIWhere stories live. Discover now