10. BÖLÜM "GERÇEKLER"

11.4K 462 43
                                    

Düzenlenme tarihi: 4 Aralık 2016

Uyandığımda odada yalnızdım. Güneş henüz yeni doğmuş gibiydi, açık perdelerden gördüğüm kadarıyla hava hala gri gözüküyordu. Yatmaktan uyuşan kalçamı hareket ettirmek adına yavaşça yerimden oynadığımda sargıda olan kolumda büyük bir acı hissettim. Ağzımdan kısık sesle bir küfür kaçtığında, bir yandan sağlam olan kolumdan destek alarak oturur pozisyona gelmeye çalışıyordum ancak ne kolum ne de sırtımdaki yara buna izin veriyordu.

"Kahretsin! Ne zaman ayağa kalkacağım?" kendi kendime mırıldandıktan sonra son bir kez daha ayaklanmayı denedim. Bu kez ağırlığımı tamamını sağlam olan koluma bırakmıştım. Başarılı sayılabilecek bir şekilde hafif oturur pozisyona geldiğimde kalçamı yavaş yavaş oynatarak uyuşukluğumu gidermeye çalıştım. Ufacık bir kaç harekette bile yorulduğumu hissettiğimde hırsla kafamı yastığa doğru bıraktım. Tanrım, ne zaman ayaklanıp kızıma gidecektim?

Aklıma dün gece Yağız'la olan konuşmalarımız ve sırtımdaki eli aklıma geldiğinde irkildim. Tuhaf bir şekilde onun sırtımdaki elinin varlığı beni rahatlatmıştı. Sanırım bunca şeyden sonra güven duygusunu hissetmeyi unutmuştum.

Kapının yavaşça aralanması ile bakışlarımı oraya çevirdim. Elinde tepsiyle içeri giren Asrın'ı gördüğümde ona bakmayı sürdürdüm. Ona baktığımı görünce yüzünde kocaman bir gülümseme doğdu. "Günaydın, küçük anne bugün nasıl hissediyor bakalım?" diye sordu muzipçe.

Ona gülümserken, "Eğer hareket edersem daha iyi hissedeceğim onun dışında put gibi yattığım sürece hiçbir şeyim yok!" dedim alayla.

"Pekala, eğer çorbanın hepsini içer ardından ilaçlarını alırsan -ah bir de sargılarını değiştireceğiz- sonra belki hava almaya çıkabilirsin." Elindeki tepsiyi kucağıma bıraktıktan sonra sağ kolunu uzatarak, sır veriyormuş gibi fısıldayarak konuştu. "Kaslı kollarım ve ben sana yardımcı olacağız."

Onun bu haline tebessüm ettikten sonra kucağıma bıraktığı tepsiye uzanarak çorba kasesini avuçladım. Ah- bu Kader hanımın yaptığı sebze çorbasıydı. Şaşırdığımı gören Asrın konuştu. "Yağız hazırlatmış, bu sabah getirdiler. Sanırım en sevdiğin çorba bu."

Söylediği şey ile şaşkınlığım kat ve kat arttı. Yağız'ın bu çorbayı sevdiğimi bildiğinden emin değildim ama benim için bir şeyler hazırlatması... sanırım gerçekten bana kendini borçlu hissediyordu. "Evet, çok severim." dedikten sonra boş midemi çorba ile doldurdum. Ancak sadece yarısına kadar içebilmiştim. Mideme bir şeyler gitmeyeli günler olmuştu, bu yüzden birden içtiğim çorba midemi bulandırmaya yetmişti bile.

"Pekala, mide bulantısı normal o yüzden seni zorlamıyorum. Peki, kalkmaya hazır mısın küçük anne?"

"Küçük annede nereden çıktı?" Sabah geldiğinden beri böyle sesleniyordu. "Selçuk bana bir çocuğun olduğundan bahsetmişti. Bir çocuğa sahip olmak için fazla ufak gözüküyorsun."

Kaşlarımı çattığımda ellerini havaya kaldırarak gülümsedi. "Çatma kaşlarını hemen. Sen uyurken, telefondan sana kızının sesini dinlettik. Ardından bir kaç saat geçti ve uyandın." dediğinde yeniden şaşırdım. "Sesini mi dinlettiniz?"

Kafasını sallayarak beni onayladı. "Açıkcası fikir Selçuk'a aitti ama benimde doktor olarak onayladığım bir şey. Orada uyku ve ölüm arasındaki ince çizgiden seni ancak buraya bağlayan en önemli şey geri getirebilirdi. Eh, haksızda sayılmazmışım değil mi?"

Ona cevap vermek yerine kalkamama yardımcı olan koluma tutundum. Asrın beni yavaşça yerimden doğrulturken koluma dikkat ediyordu. "Pekala, yavaş yavaş. İşte böyle küçük anne, koluna dikkat et."

İKİ YABANCIWhere stories live. Discover now