4. BÖLÜM "ŞAH VE PİYON"

9.6K 476 10
                                    

Düzenlenme tarihi: 11 Kasım 2016

Kolumdaki acı ile gözlerimi hafifçe kırpıştırdım. Fakat gözlerime vuran yoğun beyaz ışık canımı acıtmıştı ki, gözlerimi açmaya cesaret edemiyordum. Kısa bir an sanki bir filmin küçük fragmanı gibi yaşadıklarım gözümün önünden akıp geçtiğinde panikle gözlerimi araladım. Tavandaki beyaz ışık gözlerimi acıtırken, bir kaç kez kırparak alışmaya çalıştım. Ellerimi ışığı engellemek adına gözüme siper etmek istemiştim ancak sol elimi hareket ettirdiğimde hissettiğim sızı ile hafifçe inledim. "Kıpırdama!"

Duyduğum tanıdık ses ile bakışlarım yattığım yatağın hemen yanındaki koltukta oturan Yağız'a kaydı. Üzerindeki siyah tişörtü ve bacaklarını saran siyah pantolonu ile oldukça normal gözüküyordu. Yağız Urhan'a normal demek kime hakaretti?

Bakışlarım koluma bağlı seruma kaydığında kaşlarımı çattım. Sesimi bulmak adına hafifçe öksürürken, bakışlarım yeniden Yağız'ın mavi gözleri ile buluştu. Tıpkı bir okyanusu andıran mavi gözleri ile. Ve fısıldadı içimdeki küçük, dürüst kız.

"Ne oldu bana? Bu serum ne?" Kısık ve pürüzlü sesim sessiz odayı doldururken, yutkunarak kurumuş boğazımı ıslattım. Çok susamış hissediyordum. "Beren nerede?" dedim yeniden konuşarak.

"Ne olduğunu hatırlamıyor musun?" dediğinde kafamı sağa sola salladım. "Hatırlamıyorum."

Yağız hafifçe yerinden dikleşerek konuştu. "Odamda konuşurken, bayıldın. Nefes alamıyordun. Uzun süre nefes almakta zorlandın, doktor gelene kadar iyi değildin." Kaşlarımı çatarken, aklıma bayılmadan önce göğsümde hissettiğim ağrı geldi. Yağız sanki bunu anlamış gibi devam etti. "Kalbindeki sıkıntıdan haberin yok muydu? Çantanda ilaç bulamamışlar."

Kaşlarım sanki mümkünmüş gibi daha da çattım. "İlaç kullanmamı gerektirecek bir durum yoktu, sadece ufak bir ritim bozukluğu."

Bu hastalık beni çok ufak yaşlarımda iken bulmuş, uzun bir süre bana çok büyük zorluklar yaşatmıştı. Yaşıtlarım gibi koşup, oynayamaz uzun süre ağlayamaz ya da kalp atışımı hızlandıracak hiçbir şey yapamazdım. Bunun sonucunda ya bayılır ya da nefes alamaz hale gelirdim. 15 yaşıma kadar nefessiz kaldığım zamanlarda inhale kullanmıştım ancak yaşım ilerledikçe kendimi kontrol altına almayı öğrenmiştim. Şimdi bu hastalığımın nüksetmesi beni şaşırtmıştı. Uzun zamandır bir kriz geçirmemiştim. Çünkü krizimi tetikleyen her şeyden uzak duruyordum.

"Ufak olmadığını bugün hepimiz görmüş olduk Deren Solmaz. Üstelik kaç gündür sana getirilen yemeği yemediğini de biliyorum, bu yüzden bedenin çok güçsüz düşmüş. Serum takmak zorunda kaldılar. Söylesene, seni bırakmam için açlık grevi mi yapıyordun?" Sesinde bir parça alay aramıştım ancak Yağız Urhan karşımda hiç olmadığı kadar ciddi duruyordu.

"Hayır, grev falan yapmıyordum." Sinirle soludum, "Başımdaki bunca dert içinde yemek yiyecek halim mi vardı?"

Yağız sert bakışlarını benden çektikten sonra ayaklandı. Bu kez kolumdaki iğneye dikkat ederek, hafifçe doğruldum. "Hey! Nereye gidiyorsun?" Yağız bana aldırmadan odadaki tek kapıya doğru ilerleyerek kapıyı araladı. Ardından arkasını dönmeden konuştu. "Doktor gelip seni kontrol edecek, zorluk çıkarma. Ardından kızını görürsün."

Bir şey söylememe fırsat bırakmadan odadan çıktığında derin bir nefes verdim dudaklarımdan. Odayı uyandığımdan beri ilk kez inceliyordum. Tamamen beyaz eşyalar ile döşenmiş bu oda, sadece bir kaç aksesuar ve fon pencerelerde siyah rengi barındırıyordu. O kadar sakindi ki, başka bir zaman olsa bu odada huzurla vakit geçiriyor olabilirdim. Üzerinde yattığım büyük bir yatak ve az önce Yağız'ın oturduğu küçük bir berjer odadaki tek büyük detaydı. Onun dışında odada küçük bir ayna ve makyaj masası vardı.

İKİ YABANCIΌπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα