4 - forbidden, won't see you again

680 77 56
                                    

justin, shawn - monster ile okuyabilirsiniz

Taksi şoförü beni ışıklarla süslenmiş lüks bir otelin önünde indirdi. Ona parasını uzatıp taksiden inerken çalan telefonumu kapatmaya çalışıyordum bir yandan da.

Dönen kapıdan içeri girip resepsiyona yöneldim ve resepsiyondaki kadından tek kişilik bir oda rica ettim. Burada ne kadar kalırdım bilmiyordum ama uzun süre kalmaya yetecek kadar param yoktu.

Aslında vardı ama o para Zayn'in parasıydı. Onun tek bir kuruşunu kullanmak istemiyordum.

Kadın bilgisayarda biraz daha uğraştıktan sonra bana kartı uzatıp oda numaramı söyledi ve iyi geceler diledi. Camdan yapılma asansörle beşinci kata çıkıp odamı buldum.

Odanın girişindeki aydınlatma paneline kartı takıp aydınlanan odanın içine doğru ilerledim ve çantamı yatağa attım. Bu yatağın evdeki yataktan bir farklı olduğunu sanmıyordum. Zayn rahat etmem için her şeyin en iyisi istemişti odamı iç mimarlara hazırlatırken.

Zaten Zayn'in evinin de bu otelden aşağı kalır yanı yoktu. Lüks yaşıyordu ve beni de o şekilde yaşatmaya çalışıyordu ama ben öyle şeylere alışkın değildim. Onun hayatına gireli daha üç ay olmuştu, benim de onun gibi parayı düşünmeden yaşamamı bekleyemezdi.

Gerçi bu saatten sonra artık hayatında mıydım, bilmiyordum. Bir daha yüzünü görmeyeceğimi de düşünemiyordum aslında çünkü bir şekilde yine kendimi yanında bulacağımı bal gibi biliyordum. Eninde sonunda, sanki yerim onun yanıymış gibi beni eve geri götürecekti.

Onu daha fazla düşünmek istemedim ama o sanki düşüncelerimin içinde olduğunu hissetmiş gibi beni aramıştı.

Çalan telefonumu çantanın içinden çıkarıp aramasını yine reddettim. Telefonuma dört cevapsız çağrı bırakmıştı ve yedi tane de mesaj atmıştı ama hiçbirine geri dönmedim. Ondan gelen herhangi bir bildirimi görmemek için de telefonu sessize aldım.

Bir duvarı boydan boya kaplayan pencereye ilerleyip koyum renkli perdeleri kenara çektim. Oda, otelin girişinin olduğu tarafa bakmıyordu ama caddeyi görebiliyordum. Saat ona gelmek üzereydi ama yollar hala kalabalıktı. İnsanlar gece hayatını çok seviyordu. Bunu üç ay öncesine kadar çalıştığım gece kulübünden de biliyordum.

Camın önünden ayrılmadan önce perdeleri sonuna kadar açtım dışarıdaki ışığın içeri girmesi için. Işığı kapattığımda zifiri karanlık olmasını istemiyordum.

Uyumaya ihtiyacım vardı. Bu akşam yaşananları daha fazla düşünmek istemiyordum. Başımın üstünden geçen kurşunları, kurşunların arasından rastgele yürüyerek restorandan çıktığımı ve neredeyse ölüyor olduğumu düşünmek istemiyordum. Ancak sadece yarım saat önce yaşanan bu tatsız olaylar zihnimde hala capcanlıydı.

Kendimi sırt üstü yatağa bıraktım. Kollarım iki yana düşmüş ve saçlarım da yatağa gelişigüzel dağılmıştı. Öylece tavanı izlerken şuan ne yaptığını merak ettim birden. Beni arayıp ulaşamadığı için çıldırmış olduğunu biliyordum aslında ama umursamamış olma ihtimali de düşüvermişti aklıma ve bu ihtimali düşünmek bile üzmüştü beni.

Onu orada öylece bırakıp gittiğim için bana öfkeli olduğunu çok iyi biliyordum ama benim ona olan öfkem de az değildi. Söylediklerini öylece sineye çekemezdim. Bana zarar vermek istemediğini her seferinde dile getiriyordu ama farkında olmadan beni yaralıyordu. Sözlü darbelerine alışmış olsam da yine de sözleri canımı yakıyordu.

Aslında canımı yakan, can yakıcı sözleri onun söylüyor olmasıydı.

Onu düşünmeye bir son verip avuçlarımı alnıma bastırdım ve ağrıyan yeri yavaşça ovaladım. Onu düşünmek de başımı ağrıtıyordu.

100 Dollars Where stories live. Discover now