(37) Geri Dönmeyeceğim.

Start from the beginning
                                    

"Pekâlâ." Doğa üçüne sırasıyla baktı. "Önce hanginizden başlayayım?" Asil ve Hafız, gülerek bir adım geriye çekilince hedef belliydi. "Kadınlar konusunda önceliği hep bana verdiklerini fark ettin mi?" Gediz, hâlâ kendisini haklı çıkarmanın peşindeydi. "Sonra adı kötüye çıkan ben oluyorum."

"Kabul et sapıksın."

"Asil, senin bu hatun bana sapık mı dedi? Kadınlar bana deli oluyorsa bu benim suçum olamaz." Doğa gözlerini kapatınca Gediz'in omuzuna düşen yıldırım küfretmesini sağlamıştı. Yere savrulunca dumanlar çıkan omuzuna ve yeni edindiği yaraya bakıp inledi. "Şunu yapma, fevri hatunlar ilgimi çekiyor, sonra bana sapık diyorsun." Ayağa kalkmaya çalıştı, ancak ikinci bir yıldırım buna izin vermedi. Omuzu çok kötü kanadığı için bedenine giren elektrik akımı onu sarsmıştı. "Kahretsin! Uzun süre kadın görmek istemiyorum!" Bilincini kaybedince sonunda susmuştu. Evet, Doğa üçünü revirden çıkarmamaya kararlıydı.

Gözleri Hafız'ı bulunca hemen yerdeki arkadaşını göstermişti. "Pisliğin teki olabilir, ama onu revire taşıyacak biri gerekiyor. Bir aylık işkenceye küçük bir ara verebilir misin?" Hafız'ın savunmasına başını iki yana salladı. "İkinizi revire taşıyacak birini bulabilirim." Gökyüzünde şimşekler çakınca sinirleri bozulan Hafız, gülerek Asil'e döndü. "Bunu yapmayı sevmiş gibi görünüyor." Ayaklarının önüne düşen yıldırım Hafız'ı geriye savurup yere sertçe düşmesine sebep oldu. Başını çok kötü bir şekilde arkasındaki kolonlara çarpmıştı. Yere düştüğünde kafasından kanlar akarken o da tıpkı Gediz gibi bilincini kaybetmişti. Evet, Doğa bunu yapmayı çok sevmişti.

Akademide olan kimse buna karışmıyordu. Doğa'nın Üç Silahşörlere yaptıkları yüzünden ona karşı bir saldırıda bulunmuyorlardı. Çünkü Üç Silahşörler her birini önceden uyarmış, Doğa'nın öfkesi geçene kadar kimsenin müdahale etmesini istememişlerdi. Son olarak gözleri Asil'i bulan kız, onun sağ bileğindeki sargıya bakıp gülümsedi. "İyileşmiş görünüyor bakalım bu konuda neler yapabilirim?" Asil homurdanarak başını iki yana salladı. "Kılıç tutan elim olmaz Günışığı." Sol elini gösterdi. "Bence bu elim de işini görür." En iyi yaptığı şey kılıç kullanmaktı. Olası bir tehlikede Doğa'yı korumak için sağ eli sağlam olmalıydı.

Muhafızlardan ve Azınlıklardan bir grup Doğa'ya nefretle bakarak Gediz ve Hafız'ı içeri taşıdılar. Doğa bu tür bakışlara alıştığı için onları görmezden geldi. "Sen kalpsiz birisisin Asil Kılıç." Eğilip yerdeki kovalarını alarak akademiye doğru yürüdü. Asil'in hizasına gelince durup ona baktı. Üzerine titreyen bu sıcak tavırlarına hiçbir zaman inanmadı ama inanmak istemişti. Doğa, ona güvenmek için attığı ilk adımda Elzem'in ölümüyle yüzleşmişti. "Benim arkadaşım öldüğü gün sen ve arkadaşlarını gülerken gördüm. Sizler sevgi nedir bilmiyorsunuz." Elzem'in infaz edildiği gün onları görmüştü. O gece arkadaşının cesedi şifahanede cansız bir hâlde yatarken onlar dışarıda gülerek sohbet ediyordu. Doğa o sahneyi unutamazdı.

"Bu doğru değil Günışığı." Asil, daha yeni bazı şeylerin farkına varıyordu. Kahretsin! Doğa yine ondan nefret etmek için bir sebep bulmuştu ama yanılıyordu.

"Doğru değil mi?" Doğa, tam şuanda daha fazla ondan nefret ediyordu çünkü yalancının tekiydi. "Gözlerimle gördüm diyorum!"

"Hiçbir şey gördüğün yok!" Aşık olduğu kadının gözlerindeki nefreti gördükçe öfkesi gün yüzüne çıkıyordu. "Gördüğünü sandığın her şey yanılgıdan ibaret!" Evet, Araftaki herkes ölümlere alışık olduğu için uzun süre yas tutmazdı. Onlar ölümle iç içe bir hayat sürüyordu. Ölüm onların bir parçasıydı, ölmek ve öldürmek hep yaptıkları bir şeydi. Bu yüzden acı çekince bile zayıf görünmemek için bunu gizlemek hep yaptıkları bir şeydi. Ancak o gün gülmelerinin sebebi Elzem'i yok saymak değildi. Ölmeyen biri için üzülmek ne kadar doğru olurdu?

MEDUSANIN ÖLÜ KUMLARI (Kitap Oluyor)Where stories live. Discover now