18.BÖLÜM:SOLUĞA BAĞLANAN KIZIL DÜĞÜM

568 242 517
                                    







18.BÖLÜM:SOLUĞA BAĞLANAN KIZIL DÜĞÜM

Güler Özince | Zihnimin Odaları

Umut Kaya | Gül Güzeli

Birkan Nasuhoğlu | Diken




"Hatırlıyorum."

Bana bakan gözleri gözlerime saplı kaldı. Ona itiraf ettiğim şey kurak bir kuyuya yuvarlanan kelimelerdi.

"S-sen," dediğinde soluğuna takılan kızıl düğüm Dorâ'nın konuşmasına izin vermemiş gibiydi. "...hatırlıyor musun?" diye kısıkça fısıldadı.

"Sen beni hatırlıyor musun, Kunâla?" diye sordu. Her sözcüğünün altında binlerce anlam yatıyordu.

Dorâ'nın yüzüne baktım ve usulca başımı salladım. Bunu yaparken içimde yükselen bin bir duyguyu görmezden gelmek çok zordu. Gözleri kısılmış o garip çizgileri ortaya çıkmıştı. Onu yaşlı göstermesi gereken çizgilerdi bunlar ama göstermiyordu.

Gerçekten onu hatırladığıma inanmak istiyor ama içinde baş gösteren o zehirli korku buna engel oluyordu.

"Hatırlıyorum Dorâ." dediğimde renksiz kalın dudakları açılıp kapandı. Onu çok yaralamıştım biliyorum ama ben başlı başına bir yaraydım. Dikenleri olan çirkin kanatan bir yara. Dorâ da biliyordu bunu belki de en iyi o biliyordu.

İri elleriyle aniden yüzümü kavrayıp alnını alnıma yasladı. "Neden şimdiye kadar bir şey söylemedin ha?" Temiz soluğu yüzümü yalarken karanfilli elma kokusu genzimi yakıyordu. "Neden?" dediğinde sesindeki sitem çarptı kirpiklerimin dibine.

Sana umut vermemek için sustum.
Sustum çünkü korktum.

"Bilmiyorum." diyerek basitçe yalan söyledim. "Her şey yarım yarımdı ama son birkaç gündür öyle değil." diye fısıldadım yüzüne doğru. "Her şey çok daha açık." diyerek dudaklarımı sertçe birbirine bastırdım.

Damarlarım nabız boşluğuma düğümlü kalmıştı. Gözlerimi buzdan lacivertlerine saplamak yerine yumup bu kadar yakım olmamıza  rağmen uzak kalmak istedim. Dorâ bana iyi gelmiyordu. Ateşe koşan bir pervane gibiydim.

"Ben hissettiklerimi sana anlatamıyorum." diye mırıldanıp sıcacık alnını iyice alnıma bastırdı. Sesine sinen büyük bir bilinmezlik vardı ve ben bunu tarif edemiyordum. "Doğduğundan beri hapishane parmaklıkları ardında güneşi gören bir mahkumun ilk kez o parmaklıkların ardından çıkıp güneşi özgürce seyretmesi gibi hissediyorum." Sesi titriyordu. "Bu bambaşka bir şey, bu çok başka be Kunâla."

Nefes aldım.

Nefes aldı.

Nabızlarımız farklı atıyordu.

Aldığımız nefesler soluk boşluğumuzda açtığımız kaktüs mezarlığına mıhlandı.

Gözlerimi açtığımda gözlerini kapattığını gördüm. Ölümcül bir güzelliği vardı. Beni öldürecekti. Uzun siyah kirpiklerinin gölgesi belirgin elmacık kemiklerinin üzerine bir çatlak gibi kısık izler bırakmıştı. Yüzünü saran kedere ilmik bir mutluluk asılmıştı. Ben bu adamın ilmiğini ne astığım farkında değildim.

"Beni hatırlamamana bile razıydım. Adımlarının şu evde dolaşıyor, kokunun gölgesi şu boş duvarlara siniyor ya ben ona bile razıydım." Gözlerini açtığında buzdan lacivertlerin içinde duran cehennemi gördüm. Cehennem yanmadan duruyordu. Alnını alnımdan çekti ama yüzüm hâlâ avuçlarının arasındaydı. "Sen beni tekrar diriltin. Şükürler olsun ki tekrar soluklanabiliyorum." dediğinde, kalbimde ucu yanık bir mum söndü.

KÂKTÜS MEZÂRLIĞI Where stories live. Discover now