17.BÖLÜM:KUYRUĞU LEKELİ DÜŞ

777 295 980
                                    







17.BÖLÜM:KUYRUĞU LEKELİ DÜŞ 

Pamela | Kaç Kadeh Kırıldı





İyi hissedene kadar hiçbir şey hissetmek istemiyorum.

Her yer ölülerle doluydu. Odalar, sokaklar, şehirler, ülkeler hep ölülerle doluydu. İnsanlar o ölüler yüzünden acı çekiyorlardı. İnsanlar o ölüler yüzünden sessizce bir köşede kimsenin duymayacağı çığlıklar atıyorlardı. Sırf o ölüler dediği insanlar için yaşarken milyonlarca kez ölüyorlardı.

Zirveden aşağı bırakılmıştım. Aşağıda beni parçalamak için bekleyen kaya yığınlarına kollarımı açmıştım. Düşüyordum.

Üzerine çakılıp kaldığım kaya parçaları kalbime batıyorlardı. Batan kısımlardan kalbim kanıyor, akan kan kaya parçalarını koyu bir kızıllığa boyuyordu. Kalbimin akan kanını kim durduracaktı? Kalbim oluk oluk kanarken kim beni düştüğüm bu kayalardan çekip alacaktı?

Üzerine çakılıp kaldığım kaya parçalarında bile Barış'ın kara gözlerini görürken onu nasıl unutacaktım? Benden istediğini nasıl yapacaktım?

Yatağın üzerinde uzanmış saatlerdir hareketsiz bir şekilde karşımdaki çıplak duvarı izliyordum. Duvara düşen sokak lambasının ışığının kısmen aydınlattığı yüzer üzerinde küçük gölgeler vardı. Gölgeler o ışık içinde duvarda asılı kalmıştı, tıpkı benim de bir mektuba dökülen mürekkeplerden çıkan harflere asılı kaldığım gibi.

Odanın kapısı tıklanıp kısa bir beklemeden sonra açıldığında hareketsiz kalmaya devam ettim. Aralanan kapıdan giren ışık duvara düşmüş o küçük gölgeyi yok etmişti. Açılan kapı rahatsız eden bir gıcırdamayla kapanıp tekrar o asılı görüntüyü bana verdi. Sırtım kapıya dönük olduğu için kimin girdiğini bilmiyordum. Yatakta olan bedenimi daha çok toplayıp bacaklarımı karnıma doğru çekmek istedim ama yapmadım.

"Uyuyor musun Ayladùa?" diyen ses Alagül'e aitti. Sessiz kalmak istedim, gözlerimi yumup yarım bir nefes çektim. İkimiz de uyumadığımı biliyorduk. Bakışlarını sırtımda daha sonra ise yatağa dağılan kızıl saçlarımda hissettim. Zaman yuvarlanıp kendisiyle bizleri de alıp giderken bekledi arkamda.

"Yok." diye fısıldadım. Uzun süre sesimi duymamış gibi irkildim, sesim çok ağlıyordu. "Uyumuyorum." diyerek yutkundum.

"Sen iyi misin?" diye sorduğunda büyük ihtimalle iyi olmadığımı ve bir şeylerin ters gittiğini tahmin etmişti. Üzerime düşen karlar altında kalmıştım, karlar benden akan kanla kızıla boyamak yerine eriyerek kan kırmızısı bir deniz yaratmaya çalışıyordu kendisine ve ben buna izin veriyordum. "Sesin pek iyi çıkmıyor?"

"Yorgunum sadece," diyerek boğazıma saplanan dikenli bıçağı yok sayarak devam ettim. "...biraz da başım ağrıyor."

Arkamda bir hareketlilik oldu ve yatağın sol kısmı biraz çöktü. Alagül arkama oturmuş olmalıydı. Onun sesli verdiği soluk kulaklarıma dolduğunda bende dizlerimi kendime doğru çekmiştim.

"Bir insanın iyi olmadığını anlamayacak kadar aptal olmadığımı düşünürdüm eskiden ama artık bunu bilemiyorum." dedi, sesi çok üzgün çıkmıştı. Muhtemelen zümrüt yeşilleri yaşlarla dolmuştu. "İyi bir arkadaş değilim sanırım. Olmaya çalışıyorum ama bunu başaramıyorum baksana sesin çok berbat geliyor ama ben bunun gerçekten nedenini bile ayırt edemeyecek bir arkadaşım. Gözlerimin önündeki hiçbir şeyi göremeyecek kadar da aptalım."

Alagül her zaman arkadaş canlısı bir kadındı ve bu söyledikleri sadece benimle alakalı olamazdı. Muhtemelen Gülçiçek olayını öğrenmiş ve içten içe kendini suçluyordu. Kendimi bir tarafa itip onu teselli edebilecek gücü içimde bulamıyordum.

KÂKTÜS MEZÂRLIĞI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin