17.BÖLÜM:KUYRUĞU LEKELİ DÜŞ

Start from the beginning
                                    

"Alagül," diye fısıldadım aynı sesimle, ne diyeceğimi bilememenin verdiği o an yüzünden sessiz kaldım. Sessizliğim uzun sürmüştü ve arkamda oturan kadın benden bir cevap bekliyordu. "Sen kötü bir arkadaş değilsin. Kötü bir arkadaş olmaya çalışsan bile bunu beceremezsin. Beni anlıyor musun?" diye sordum.

"Değilim." dedi kırgınca. Sesinde dökülen hayal kırıklığı benim yataktaki diğer kırıklarıma çarpıp bizi darmaduman etti. "Öyle biri olsaydım sırtın bana dönük olmazdı. İyi bir arkadaş olsaydım Gülçiçek şimdi hepimizle birlikte aşağıda oturuyor olurdu."
Yatakta yatan bedenimi yukarı çekip oturur pozisyona geldim. Yüzümü Alagül'e çevirdiğimde elinde tuttuğu kaktüslerim ve bir kare fotoğrafla bir kez daha sarsıldım. Cennetin içinde cehennemi yaşıyordum. Yutkundum serçe. Boğazım zehirli bir düşe sarmalanmıştı. Bakmadım o fotoğrafa kaçırdım gözlerimi.

Gözlerimi elindeki kaktüslerimden çekip Alagül'ün yüzüne çıkardığımda gözlerini yumduğunu gördüm. Yüzü solgundu, oda aydınlık olmasa bile bunu fark edebilmiştim. "Sırtım sana dönük değil artık aç gözlerini." dedim sesim daha az acıyor çıkmıştı.

Sesimi duyduğunda birbirine geçen kirpikleri titremişti. Alagül kalın alt dudağını dişlerinin arasına alıp ısırdığında gözlerini usulca açıp yatakta oturan bana baktı. Gözleri tamamen açıldığında dudağının kenarında küskün bir gülümseme gün yüzüne çıkmıştı.

"İyi değilmişsin." dedi omuzlarını silkerek. Siyah saçları iri dalgalar halinde omuzlarında aşağı düşüyor birer yol haritası çiziyorlardı. Elinde tuttuğu kaktüslerim ona güç verir gibi kahverengi saksıları bira daha sıktı. "Mavilerin önceden solgundu şimdi o solgunluk bile kaybolmuş baksana."

Sesinin tonu değil de söyledikleri beni şaşırmıştı. Bakışları hâlâ gözlerimdeydi, solgunluğu yok olan mavilerime bakıyordu. Kuruyan dudaklarımı dilimle ıslatıp avuç içimi sıcak yatağın kırışmış çarşaflarına bastırdım. Neden bu kadar şaşırmıştım kendim bile buna bir anlam yükleyemiyordum.

Alagül beni büyük bir dikkatle izliyordu ama birden bakışları yatağın sağ tarafına takıldığında siyah kaşları çatılmıştı. Mektubu gördüğünü anlamıştım. Duygularımı renkli boyalardan arındırıp renksiz boş bir kovaya boşaltmaya ihtiyacım vardı.

Bir kağıt parçasının canımı bu kadar yakması normal mi Alagül diye sormak istemiştim.

"Sözlerimle canını çok sıktım kusura bakma. Dorâ, Koray'dan evdeki eşyalarınızı almamızı istemişte bende kaktüslerini getirmek için gelmiştim aslında. Eşyalarının geri kalan kısmı da aşağıda." dediğinde elindeki kaktüsleri yan tarafımdaki çekmeceli ufak masanın üzerine bıraktı. "Bu fotoğrafı da yastığının altında bulunca senin için önemli olduğunu düşünerek getirmek istedim." O tek kareyi bana doğru uzattı.

"Beni sıkmadın Alagül." Elimi fotoğrafa uzattığımda elim çok az titremişti. Alagül'ün bakışlarındaki anlayış beni daha çok köşeye sıkıştırdı. Beni sıkmadığını söyleyip gözlerinin içindeki soru işaretlerini yok sayıyordum. Ben bana olan bu yaklaşımı hak etmiyordum. "Fotoğraf için ve diğer her şey için teşekkür ederim. Size zahmet vermek istemezdim." diye mırıldandım, sesim sandığımdan daha fazla mahcup çıkmıştı.

"Sen beni arkadaşın olarak görmesen bile ben seni arkadaşım olarak görüyorum ve arkadaşlar arasında böyle şeylerin bir önemi yoktur." Kirpiklerimdeki ağırlığa rağmen Alagül'e baktım. Sıcacık gülümsemesi yüzünü aydınlatmıştı.

"Alagül-" dediğimde beni duymamış gibi konuşmasına devam etti.

"Mesela merak ettiğim birçok soru var ama arkadaşlar bazı yerlerde susmalı. Bu tek taraflı bir arkadaşlık olsa bile." Onun bu çocuksu haline tebessüm etmek istedim.

KÂKTÜS MEZÂRLIĞI Where stories live. Discover now