"Hem zaten ben de..."

13.5K 1K 132
                                    

Selamun Aleyküm.. Biliyorsunuz hikayenin başında not yazmak pek huyum değil ama bu sefer sizden ufak bir ricam olacak. Arkadaşlar, sulanmış gözlerim, kırmızı burnum ve gitmiş sesimle adeta yürüyen gribim. Duâlarınızda beni de unutmamanız temennisiyle yazmaya başlıyorum...

Gülsüm? Peçe? Gülsüm?

Çok güzel olmuştu. Allah'ım!

"Nereden çıktı böyle? Neden benim haberim yok?"

Gülsüm gül yüzüne şahane gülümsemelerinden birini yerleştirip, "Biliyorsun hep hayalimdi. Burak da isteyince buraya gelir gelmez aldık. Geldiğimden beri takıyorum," dedi.

Şaşkınlıktan ağzım açık kalmıştı. Çok güzel olmuştu. O gün dışarı çıktık, gezdik, yemek yedik, alışveriş yaptık. Akşam eve döndüğümüzde yorgunluktan ölüyorduk. Ertesi gün evde kalıp öylece konuşmayı tercih ettik. Karşılıklı salondaki büyük beyaz koltuğa gömülmüşken Gülsüm, "Mus'ab'la nasıl gidiyor?" dedi. Ne nasıl gidiyordu?

"İyi, bildiğin gibi işte. Leo'nun müslüman olduğunu söylemiştim değil mi? Şu sıralar onunla uğraşacağız gibime geliyor. MaşaAllah, çok zeki. Deli gibi araştırıyor ama aklına bir soru takıldığı zaman en yakınında biz olduğumuz için bize soracak. Hazırlıklı olmamız gerekiyor."

Gülsüm kazağının kollarını parmaklarına kadar çekip, "Demek istediğimin bu olmadığını ikimiz de biliyoruz Zehra," dedi. Ne demek istemişti? Gözlerini gözlerime dikip öylece bakınca, "Tamam tamam. Anladım!" diyerek rahatsız edici bakışlarını kestim.

"Anladım. Neyi sorduğunu biliyorum. Ama o tamamen senin kuruntun Gülsüm. Yani Mus'ab.. Ve Ben.. Yani biz... Hayır, hayır. Çok yanlış düşünüyorsun. Gerçekten öyle değil. Hem zaten ben de.."

Ben de ne? Sahi Mus'ab neydi benim için? Neden bu kadar önemliydi? Neden her düşüncemin -onunla alakalı olmayanların bile- içine sızabiliyordu aniden? Neden o etraftayken kendimi güvende hissediyordum ve o yokken adeta dibini göremediğim bir boşluğa düşüyordum? Özlemek miydi bu? İyi de.. İyi de ben daha önce aşık olmuştum -en azından olduğumu sanıyordum- ve kesinlikle böyle hissettirmemişti. Gülsüm'le tanışmadan önce erkek arkadaşlarım olmuştu. Hepsini sevmiştim -sanırım-, ve özlemiştim -yani herhalde- ve...ve...ve ben hepsinin doğru kişi olduğunu düşünmüştüm. Ama Mus'ab için böyle düşünmüyordum. Mus'ab için böyle hissediyordum. Hislerin her zaman düşüncelerden birkaç milyon adım önde olduğunu bilmeyen yoktur herhalde?

İşin garip tarafı daha az öncesine kadar bütün bunları kendime dahi itiraf etmemiştim. Mus'ab'a karşı hissettiklerimden ben bile yeni haberdar olmuştum anlayacağınız.

"Hem zaten ben de ne? "Ben de ondan hoşlanmıyorum," mu diyeceksin Zehra? Yapma Allah aşkına.. Şurada bizbizeyiz. Gözlerinin içini sırıtıyor ondan bahsederken!"

Gerçekten öyle miydi? Ben.. Nasıl yani? Nasıl kendime dair bu kadar kör olabilmiştim?

O konu o gün o koltukta kapandı ve bir daha açılmadı. Gülsüm'ün ara sıra söylediği ekstra aşırı iğneleyici cümleleri saymazsak Mus'ab hakkında bile konuşmadık. 1 hafta su gibi akıp gitmişti. Artık eve dönmem gerekiyordu çünkü Burak bu akşam gelecekti. O gün vedalaşmamız çok zor oldu ama ne de olsa artık birbirimize çok yakındık. Her canımız sıkıldığında buluşup bir kahve içebilir ve dertleşebilirdik.

Tam beni bekleyen taksiye doğru yürüyecektim ki Gülsüm kolumdan tutup gitmemi engelledi.

"Zehra. Bak. Mus'ab hakkında ne hissettiğini itiraf etmekten korkuyor olabilirsin. Ya da söylemek istemiyorsundur, bilemiyorum. Orası pek de önemli değil zaten. Bana bilmem gereken her şeyi gözlerin söylüyor, sen konuşmasan da olur. Demek istediğim, yani ona karşı böyle duygular besliyorken ve bunlar güçlü hislerken, dikkatli olmalısın. Zaten 3 namahrem beyle aynı evde kalman büyük bir problemken, bir de aşık olduğun beyle aynı evde kalıyorsun. Çok zor bir imtihan. Aman kardeşim dikkatli ol, kendini kolla. Her açıdan."

Tevafuklar..Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin