6'

238 30 39
                                        

*

lim jaebeom için sıradan bir sabahtı. tuvaletteki rutin işler. kahvaltı yerine bir bardak kahve. kendi hazırladığı öğle yemeği ve hep içinde hoş kokulu sıcak kahveyi saklayan termosu. özensiz giyilen okul kıyafetleri. okul servisine yetişmek.

o gün farklı olan tek şey, servisin arka koltuğuna çöküp kulaklığını taktıktan sonra fark ettiği mesajdı. gözleri kocaman açılmış şekilde, hızlanmış nefesleriyle en az on üç kere tekrar okudu o mesajı. birileri kesinlikle onunla dalga geçiyor olmalıydı. hadi ama, diye düşündü, park jinyoung neden bana kendi isteğiyle yaklaşmaya çalışıyor?

okula ulaşıp sırasına oturduğunda hâlâ başka bir gücün kontrolü altında gibiydi. aslında öyle sayılırdı. jaebeom'un bu hali ancak park jinyoung'un büyüsüyle açıklanabilirdi.

ilk defa kırk dakika bu kadar hızlı geçiyordu. ne yapacağını düşünürken içi içini yerken zil çaldığında dudaklarını ısırdı. kendini tutamayıp yanlış bir şey yapmaktan, öğretmeninden ters bir tepki almaktan çok korkuyordu. resim odasına çıkmak için ayağa kalktığında fark etti bacaklarının titrediğini. derin bir nefes aldı ve yürümeye başladı.

jaebeom'un titreyen bacakları onu her an yarı yolda bırakacak gibi görünse de resim odasına gelmeyi başarmıştı. cebindeki anahtarı çıkarıp kapıyı açarken her zaman sıcacık olan ellerinin buz kestiğini fark etti. neden üzerimdeki etkisi bu kadar büyük, nasıl beni tek bir mesajla bu kadar dağıttı diye düşündü çaresizce.

kapıyı arkasından kapatıp yavaş adımlarla pencerenin önüne yürüdü. şehrin hareketli ve kalabalık manzarasını düşünceli bir şekilde izlerken iç geçirdi. "sadece anahtarı verip gideceğim, neden bu kadar stres yaptım ki?"

sözleri ve bu düşünceleri arkasından gelen kapı sesiyle bölündü. park jinyoung içeri girerken şaşkınca konuşmuştu. "lim jaebeom, kendi kendine mi konuşuyorsun?"

jaebeom telaşla arkasını döndü ve eğilerek selam verdi. "günaydın hocam.. ben... anahtarı getirmiştim." cebinden çıkardığı anahtarı öğretmenine yaklaşıp masanın üzerine bıraktı. şimdi aralarında sadece bir masa vardı ve jaebeom utancını yenerek, karşısındaki adamın gözlerine baktı.

park jinyoung'u ilk defa bu kadar dağınık görüyordu. yüzü yorgun olduğunu belli ediyordu ve saçları her zamankine göre daha özensizdi. gömleğinin baştaki iki düğmesinin yanlış iliklendiğini fark etti. jaebeom şaşkın hissediyordu. ona ne olduğu düşüncesi içini kemirirken bir cevap ararcasına öğretmeninin gözlerine bakıyordu.

jinyoung öğrencisinin dikkatli bakışları karşılığında gözlerini kaçırdı kısa süreliğine. "nasıl gidiyor bakalım?"

hâlâ sorularına cevap arayan jaebeom pek iyi düşünmeden cevaplamıştı soruyu. "siz.. iyi görünmüyorsunuz. bir sorun mu var? size yardım edemez miyim?"

jinyoung iç çekti yorgunlukla. "çok mu belli oluyor?" jaebeom cevap karşısında gözlerini kırpıştırıp hafifçe başını sallamıştı. parmağımla gömleğin düğmelerini gösterdi. "hocam,"

izin istemek aklına bile gelmemişti. masanın üzerinden uzanıp öğretmeninin yanlış iliklediği düğmeleri çözmeye başladı. park jinyoung'un gözleri bir anlığına heyecanla parlamıştı. jaebeom'un gözleri öğretmenininkilerle buluşunca durakladı. ona bu kadar yakından baktığı ilk seferdi. çok yakın olduklarını aklından çıkarmaya çalışırken kendini açıklamaya çalıştı. "şey, düğmeleriniz yanlış iliklenmişti. farkında olsanız bundan hoşlamazdınız diye düşündüm.."

sona doğru sesi kısıldı ve gözlerini kaçırdı. buna rağmen elleri hâlâ gömleğin üzerindeydi. park jinyoung'un teninin sıcaklığını neredeyse hissediyordu. jinyoung'un kafası dün geceden hâlâ biraz dağınıktı. biraz daha öğrencisine yaklaşıp yavaşça konuştu. "doğru şekilde ilikler misin lütfen? minnettar olurum."

jaebeom hızlıca başını sallayıp düğmeleri iliklemeye başladı. son düğmede parmakları öğretmeninin tenine değmişti. yandığını hissetti. gerçekten yanıyor gibi hissediyordu. nefesini tuttu gözlerini park jinyoung'un gözlerine çıkarırken. jaebeom ellerini çekemedi. jinyoung da çekmesini söylemedi zaten.

jinyoung'un gözleri kısa süre öğrencisinin tadını merak ettiği dudaklarına kaydı. "hoşlandığın kızla nasıl gidiyor?"

jaebeom konuşmaya çalışırken kekelediği için kendine kızdı. "kı-kız değildi." jinyoung şaşkınlıkla gülümserken kaşlarını kaldırdı. elini jaebeom'a uzatıp nazikçe oğlanın çenesini kavradı. jaebeom'un kalbine düşen alev hızla yayıldı. park jinyoung ciddi bir şekilde konuştu. "hoşlandığın adam kim, jaebeom?"

buna cevap vermeyeceğini bilen jaebeom sorudan kurtulmak için bir şeyler geveledi. "siz tanımıyorsunuz. dans kursundan biri..."

jaebeom'un bu tavırları jinyoung'un şüphelenmesine sebep oluyordu. ellerini öğrencisinden ayırıp masanın etrafından dolaştı. bu sırada elleri iki yana düşen jaebeom hoodiesinin uçlarına tutunmuştu gergince.

jinyoung hızlı adımlarla ona ulaşmış ve belini kavrayıp kendine çekmişti. jaebeom ellerini öğretmeninin göğsüne yaslarken kocaman açtığı gözleriyle ona bakıyordu. jinyoung miniğin bu tatlı hareketlerine güldü. tam o sırada çalan zille beraber jaebeom irkilse de jinyoung tek bir santimetre bile kıpırdamadı. onu kollarının arasında tutmaya devam ederken mırıldandı sakince. "hoşlandığın adam konusunda doğruları söyleyene kadar bir yere gitmiyorsun değerli miniğim."

jaebeom çaresizlikle dolan gözlerini kırptı. bir süre yalnızca yutkunmaya çalışmıştı ama ağlamak istiyordu. duyguları artık ağır geliyordu. gözlerini kaçırdı ve güçsüz bir şekilde konuştu. "yanlış olduğunu bildiğim halde, aptal kalbime söz geçiremedim ve ulaşılmaz resim öğretmenime aşık oldum."

bu, jinyoung'un beklemediği bir cevap değildi. şaşkınlık yerine, hoşnut bir şekilde gülümsedi. yanlış olduğunu ikisi de biliyordu. elini öğrencisinin yumuşak yanağına yaslayıp ıslak gözlerini sildi. "öğleden sonra yağmur yağacak. otoparkta beni bekle. seni eve bırakacağım."

her şeyin burada bittiğini düşünen jaebeom hâlâ olanlara inanmıyordu. sinirle öğretmenine döndü. "ve dönüş yolunda aslında hissettiğimin aşk bile olmadığını ve henüz yolun başındayken bu işin peşimi bırakmamı mı söyleyeceksiniz?"

jinyoung ufak bir şekilde kıkırdamıştı. jaebeom'un dağınık saçlarını düzeltti. "bu tarz bir konuşma yapacak sıkıcı bir adama mı benziyorum jaebeomie?"

with click, click, it flashed | jjp'Where stories live. Discover now