2'

211 29 10
                                        

*

yeni öğretmenleriyle olan ilk dersin üzerinden bir hafta geçmişti. jaebeom, içindeki gereksiz heyecanı bastırmak için bugün resim dersi olduğunu kendine hatırlatmamaya çalışıyordu. kafasını dağıtmak için değerli defterini kapmış ve bahçenin uzak bir köşesindeki ağacın altına yerleşmişti. bir süredir kulaklıklarını takmış, elindeki kalemin arkasıyla karalama dolu sayfaya vurup duruyordu. uzun zamandır üzerinde çalıştığı şarkı sözleri. tam anlamıyla tıkanmıştı. pes ederek kafasını geriye atıp yaşlı ağaca yaslandı. rüzgar usul usul saçlarını karıştırırken gözlerini kapatmak istiyordu. gece doğru düzgün uyumadığı için oldukça uykuluydu.

gözleri yavaşça kapanırken sessiz adımlarla kendine sakin bir köşe arayan öğretmenini fark etmedi. jinyoung jaebeom'u gördü, umursamadı. ondan biraz uzak bir köşeye, başka bir ağacın altına çöktü. yanındaki çantadan kitabını çıkardı. kafasını kaldırsa kucağındaki defterle uyuklayan öğrencisini görebilirdi. fakat o kitabına gömülüp kaldığı yerden okumaya devam etmeyi seçti.

çok geçmeden jaebeom gözlerini tekrar açmıştı. okulda olduğu için vücudu rahatlayıp tamamen uyumasına izin vermiyordu. ellerinin tersiyle gözlerini silip sırtını biraz dikleştirdi. gözlerini kırpıştırarak etrafa baktı bir süre. sahalar hâlâ kalabalık ve canlıydı. onun daha uzağındaki çimenlik alanlarda hâlâ oturmuş gülüşen öğrenciler vardı. başını diğer tarafa çevirdiğinde ise kafasını karıştıran o yabancıyı gördü. park jinyoung. dünyayı umursamıyordu, sadece kitabına odaklanmıştı. jaebeom'u görmüyordu. ve ona bakıp fısıldaşan diğer öğrencileri de görmüyordu.

jaebeom'un uykulu gözleri fark ettiği şeyle kocaman açılmıştı. neden burada, öğrencilerin arasındaydı?

jaebeom yine kendini onu izlerken yakaladı. kendine kızdı. öğretmen işte, ne diye bu kadar inceliyordu ki? bilmiyorum diye düşündü jaebeom. onun altın tozu serpiştirilmiş aurası herkes gibi jaebeom'un da dikkatini çekmeyi başarmıştı belki. jaebeom'un bildiği tek şey bu işin sonunda onu iyi bir şeyin beklemediğiydi.

yerinde rahatsızca kıpırdanırken gözleri hâlâ onun üzerindeydi. kibirli öğretmenleri, rüzgarın dağıttığı saç tutamları ara sıra gözlerini rahatsız ettiğinde huysuzca kaşlarını çatıyordu. ara sıra durup kitabın sayfalarına etiketler yapıştırırken usulca kafasını salllıyordu. sıradaki sayfaya geçerken elleri ve gözleri aceleciydi. o ağacın altında kitap okurken, saatlerce izlenebilecek bir tabloydu. öğrencilerine sanatı öğretmek isteyen park jinyoung sanatın kendisiydi.

jaebeom merak etti. acaba bu ufak detayları herkes fark etmiş miydi? park jinyoung böyle kolayca kendisini sergilemekten mi hoşlanıyordu? yoksa sadece jaebeom fazla dikkatli mi bakıyordu?

ders saati geldiğinde öğrenciler yavaş yavaş bahçeden ayrılıp sınıflarına geçmeye başlamıştı. jaebeom kendine gitmesi gerektiğini hatırlattı. defterini kapatıp kalemini cebine attı. gitmeden önce son kez bakışlarını öğretmenine çevirdi. içindeki sesin ısrarına dayanamadı. telefonunu çıkarıp fark ettirmeden öğretmeninin bir fotoğrafını çekti. yüzü yaptığı şeyin utancıyla kızarırken başını eğip hızlı adımlarla sınıfına yürümeye başladı.

o ders boyunca matematik defterinin köşesine rüzgarda dağılan saçlar, sayfaları çeviren zarif eller ve sevimli yüz ifadeleriyle ilgili satırlar yazdı. park jinyoung, habersizce öğrencisinin ilham kaynağı olmuştu.

bir sonraki ders için jaebeom resim sınıfına erkenden gitti ve öğretmen masasına yakın bir yer seçti kendine. yazdığı şeylerin amacını bilmiyordu. neden ona yakın oturmak, neden onu izlemek istediğini bilmiyorum. bunları düşünmeyi sonraya bıraktı ve heyecanlı kalbini dinledi.

jaebeom için bir ömür gibi süren on dakika sonunda park jinyoung sınıfa girip öğrencilerini selamladı. eşyalarını masasına bırakıp tahtanın önüne geçti.

tebeşir tahtanın üzerinde alışılmış bir sesle kayarken tahtanın üzerinde şunlar yazıyordu. 'resim sınıfı başkanı ve yardımcısı: lim jaebeom & park jihyo'

sınıftan bir fısıldaşma yükselirken jaebeom çattığı kaşlarıyla olayın gerçekliğini sorguluyordu. o? başkan? böyle bir şey hiç istememişti ki?

artan sesten rahatsız olan jinyoung elini sertçe masasına vurdu. sesler kesilip bütün gözler üzerine döndüğünde kollarını göğsünde bağladı. "anlaşılmayan bir şey?" sessizlik devam ettiğinde ekledi. "itirazı olan?"

jinyoung memnuniyetle başını sallayıp çantasının ağzını açtı. çıkardığı dosyada geçen ders öğrencilerin çizdikleri vardı. kağıtları dosyadan kurtarıp jaebeom'a döndü. "jaebeom, bunları arkadaşlarına geri dağıtır mısın lütfen?"

jaebeom birkaç saniye duraksadı. söyleneni anladığında hızla ayağa kalkıp öğretmen masasının yanına gitti. jinyoung kağıtları hafif bir gülümsemeyle ona uzattı. başkan seçiminden pişman olmayacağını biliyordu, ya da hissediyordu.

jaebeom elleri titreyerek kağıtları aldı. ona gülümsemiş miydi gerçekten? elindeki kağıtları sahiplerine dağıttıktan sonra garip bir sakinlikle yerine dönmüştü. bugün şaşırtıcı derecede iyi geçiyordu.

jinyoung masanın önüne geçip yıpranmış masasına yaslandı. "sizden kağıtlarınızın arkasını çevirmenizi istiyorum," öğrenciler merakla kağıdı çevirdiğinde, onları ufak bir sürpriz bekliyordu. bütün öğrencilerin ufak sevimli çizimleri kağıda öğretmenleri tarafından işlenmişti.

jaebeom'un gözleri bir kağıda bir öğretmenine kayıyordu. belki de herkesin söylediğinin aksine park jinyoung o kadar da umursamaz biri değildi? kağıttaki minik jaebeom'un gözlerinin üzerindeki benler bile unutulmamıştı. öğretmenleri iyi gözlem yapmış olmalıydı. jaebeom hayranlık dolu bakışlarını öğretmeninin üzerine sabitlemişti.

jinyoung öğrencilerinin suratındaki şaşkın ifadeyi izliyordu. tekrar tahtaya yönelip tebeşiri eline aldı ve şunları ekledi. 'konu: park jinyoung'u kendi tarzınızda çizin' masasına döndüğünde geçen ders çıkardığı ufak cihazı yine masanın üzerine koydu ve sakin bir müzik duyuldu. göstermemesine rağmen gayet mutlu bir şekilde masasına oturup kendi işlerini yapmaya başladı.

jaebeom öğretmeninin arkasına kendi çizgilerini eklediği kağıdı özenle çantasına kaldırıp yeni bir kağıt çıkardı. ne çizeceğini biliyordu.

dersin sonunda, önündeki kağıtta büyük ağaca sırtını yaslamış ve kitabına odaklanmış park jinyoung vardı. gururla kağıdına baktı. gözünün önünden ayrılmayan manzarayı kağıda geçirmek çok mutlu etmişti onu.

herkes kağıdını öğretmenler masasına bırakıp çıkarken jaebeom sınıfın boşalmasını bekledi. sonunda kağıdını bütün çizimlerin üzerine bırakırken çekingen bir şekilde öğretmenine baktı.

jinyoung kağıdı fark edince kaşlarını kaldırdı. kafasını kaldırıp direkt olarak jaebeom'un gözlerine baktı. "öğle arasında orada mıydın?"

jaebeom hafifçe başını sallamıştı. yüzü kızarıyordu. jinyoung aynı gün içinde bir kez daha jaebeom yüzünden gülümsedi. eli jaebeom'un her zaman dağınık olan saçlarına uzandı ve sevecen bir şekilde karıştırdı onları. "güzel çizgiler, çocuk."

jaebeom olduğu yerde kalıp gözlerini kapatırken öğretmeni çantasını alıp dışarı çıktı. lim jaebeom saçlarının arasındaki zarif parmakları ve o güzel gülümsemeyi bir daha asla unutamayacaktı.

with click, click, it flashed | jjp'Where stories live. Discover now