*
jinyoung market rafından öylesine seçtiği şişeyi masanın üzerine koydu. dağılmak için kendine izin verecekti. tadının berbat olduğuna emin olduğu sıvıyı bardağına doldurdu. iyi olacağım diye düşündü, bu içecek kafamı dağıtmama yardım edecek.
odanın kapısını kapattı biri onu rahatsız edecekmiş gibi. bu odada tamamen çıplak hissediyordu. duvarlarda şimdiye kadar yaptığı çoğu tuvalin asılı olduğu odanın geriye kalanının pek dolu olduğu söylenemezdi. odanın ortasındaki koltuk bütün tuvalleri görecek şekilde yerleştirilmişti. kenarlarda birkaç şövale, bol miktarda boya kutuları ve dağınık duran fırçalar vardı. jinyoung'un sevdiği tek dağınıklık bu odaydı. ve bir de, lim jaebeom'un son zamanlarda kalbinde yarattığı dağınıklık.
jinyoung tekrar koltuğuna yerleşirken bu odaya özel giydiği boya lekeli gömleğinin birkaç düğmesini açtı. dolu bardağı dudaklarına götürürken gözlerini kapattı. pek sağlıklı hissetmiyordu. iç geçirerek arkasına yaslandığında aklında dönüp duran tek şey minik öğrencisinin güzel yüzüydü. bugün hayatındaki her şeyin mahvolmasının yıl dönümüydü. neden, neden yine bağırarak ağlamak yerine jaebeom'u düşünüyordu?
kendine yalan söyleyemezdi. yıllar sonra gülümsemesine sebep olan tek şeyin jaebeom olduğunu biliyordu. onun yanındayken ne kadar huzurlu hissettiğini de, onun çizgilerine bakarken kalbinin heyecanla attığını da.
masanın üzerindeki telefonu çekingen bir şekilde eline aldı. daha önce araştırarak bulduğu profile tıkladı. lim jaebeom'un hesabı tamamen onun tarzındaydı. jinyoung en alttaki fotoğrafa tıklarken gülümsüyordu. bir fotoğraf sergisinde, uzun paltosuyla arkası dönük bir fotoğraf. devam etti. hoodiesi ile yüzünü kapatıp sadece gözlerini açıkta bıraktığı bir fotoğraf. jinyoung iç çekti. kucağında kedisiyle bir fotoğraf, tuvaliyle ilgilenirken arkadan çekilmiş bir fotoğraf, bir anime karakterinin çizimi, aynadan yüzünü göstermeden çektiği başka bir fotoğraf.
lim jaebeom çok güzeldi. uzaktan bakıldığında soğuk ve havalı görüntüsü, jinyoung'un görebildiği için minnettar olduğu sevimli gülümsemesi, meraklı bakışları ve sanatçı elleriyle lim jaebeom; park jinyoung'a diz çöktürüyordu.
jinyoung bir yudum daha aldı. yalnız hissediyordu. onu özlüyordu. onu görmek istiyordu ve bir bahane uydurması gerekiyordu. daha önceden okuldan aldığı numaraya tıkladı. onu "minik sanatçım" diye kaydetmişti. jaebeom'un o hallerini düşününce tekrar gülümsedi. kendine daha fazla engel olamadı ve bir mesaj yazdı.
>merhaba jaebeom-ah, park jinyoung'dan bir mesajın var. resim odasının anahtarlarını kaybettim. yarın ilk teneffüste sendeki yedek anahtarları bana getirebilir misin? resim odasında buluşalım.<
gecenin bir vakti olduğu için şu an cevap vereceğini düşünmüyordu. bardağından bir yudum daha alıp ayağa kalktı. gömleğini tamamen üzerinden çıkarıp koltuğun üzerine bıraktı. onu sakinleştirecek bir şarkı açıp temiz bir tuval çıkardı. aklında jaebeom'un huzurla yatağında uyuyan hali vardı. fırçalarını hazırlarken gülümseyerek kendi kendine konuştu.
"güzelce uyuyor musun miniğim?"
YOU ARE READING
with click, click, it flashed | jjp'
Fanfictionlim jaebeom, kibirli öğretmenlerinin peşinde koşan tek öğrenci değildi. ama o, park jinyoung'un ifadesiz yüzünde ufak bir tebessüm belirmesini sağlayabilecek tek kişiydi.
