4'

192 28 6
                                        

*

resim sınıfı öğrencileri, o güneşli günün öğle saatlerinde bahçede öğretmenlerini bekliyorlardı. ilk defa bahçede resim dersi görecek olmalarının heyecanı bütün sınıfı sararken, lim jaebeom'un heyecanlanmak için ek sebepleri vardı.

öğretmenler odasındaki son konuşmalarından sonra onu hiç görmemişti. şimdi bütün sınıfla beraber onu beklerken biraz gergin hissediyordu. park jinyoung ona özel davranmaya devam edecek miydi? yoksa hiçbir şey olmamış gibi mi davranacaktı? onunla biraz daha konuşmak, biraz daha yakın olmak istiyordu.

jaebeom sonunda öğretmenlerinin bahçeye çıktığını fark etti. kolunun altındaki birkaç şövaleyi ve diğer elindeki büyük çantayı seçebiliyordu. merakla dudaklarını kemirip onu izlerken birinin omzuna dokunmasıyla kendine geldi. öğretmenlerinin başkan yardımcısı olarak seçtiği kız ikisinin yardım etmeye gitmesi gerektiğini söylüyordu. kalbi jinyoung'un ismini fısıldayarak hızlanırken başını sallayıp kızla beraber öğretmenlerine yürümeye başladı. her an ayaklarının dolaşmasından ve düşmekten korkuyordu. yaklaştıkça park jinyoung'un güneş yüzünden buruşturduğu suratını, kollarını kıvırdığı ve birkaç düğmesi açılmış gömleği daha iyi seçer oldu. sakin kalmaya çalışarak kuruyan dudaklarını ıslattı.

sonunda yanına ulaştıklarında başkan yardımcısı cıvıldayarak yardım etmeye geldiklerini söylemişti. jaebeom ise tamamen büyülenmiş şekilde park jinyoung'u izliyordu.

jaebeom'un geldiğini gören jinyoung fark edilemeyecek kadar ufak bir gülümseme sunmuştu. gözlerini başkan yardımcısına çevirip hızlıca konuştu. "jihyo, gidip arkadaşlarına bahçenin arka kısmına geçeceğimizi söyle. ağaçların altında gölge bir yer bulalım."

kız hevesle başını sallayıp diğerlerinin yanına dönerken jaebeom ancak kendine gelmişti. hızla öğretmeninin taşıdığı şövalelere uzandı. "yardım.. edeyim, hocam."

jinyoung hafif bir gülümseme ile jaebeom'un şövaleleri almasını izledi. hafif adımlarla arka bahçeye yönelirken yanında yürüyen öğrencisine çevirdi başını. oğlanın doğal, sevimli ve masum yüz ifadeleri jinyoung'un içini ısıtır olmuştu. "nasıl gidiyor bakalım?"

jaebeom soru beklemediği için şaşkınca öğretmenine baktı. tam olarak ne konuda sorduğunu bilmiyordu fakat aklından geçen tek cevap yine öğretmeniyle ilgiliydi. jaebeom'un şaşkın suratı jinyoung'un bir miktar daha gülümsemesine sebep oldu. daha önce çok az kişinin duyduğu yumuşak sesiyle jaebeom için açıklama yaptı. "geçen gün, öğretmenler odasında. pek iyi görünmüyordun. daha sonra konuşmaya da gelmedin. sorunu çözebildin mi bari?"

jaebeom şimdiye kadar hiçbir öğretmenine güvenmemiş ve onlarla samimi olmamıştı. bu genel algısı yüzünden gerçekten onunla bir sorunu hakkında konuşmayı aslında hiç düşünmemişti. zaten, ne diyecekti ki? "yavaş yavaş size kapılıyorum" mu?

yalan söylemek istemediğine karar verdi ve hafifçe başını salladı. "sizi endişelendirdiysem üzgünüm efendim. sadece şu sıralar aklımı karıştıran biri var,"

jinyoung duyduğu şeyden memnun olmamıştı. jaebeom ona bakarken gözlerindeki hayranlığı ayırt etmeyi seviyordu, jaebeom'u kendisine bu kadar ilgili görmeyi seviyordu. fakat anlaşılan genç adamın kalbinde daha büyük yer kaplayan birileri vardı. anlayışla başını sallayıp elini jaebeom'un geniş omuzlarına yerleştirdi. "jaebeom'un özel bazı sorunları var gibi, ha?"

jaebeom hafifçe gülümserken bahsettiği kişinin o olduğunu öğretmenine söyleyebilmeyi çok istiyordu. bunun yerine sessiz kalmayı seçti. omzundaki soğuk elin güzel hissine odaklandı. dünyada park jinyoung'un elini üzerinde hissedebilecek kaç şanslı insan vardı ki?

with click, click, it flashed | jjp'Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt