7'

210 23 19
                                        

*

şimdiye kadar, hep itiraf etse rahatlayacağını ve yüreğinin hafifleyeceğini düşünmüştü jaebeom. ama şimdi otoparka yürürken eskisinden daha kötü hissediyordu. savunmasızdı, park jinyoung'un insafına kalmıştı ve kendini resmen ona teslim ediyordu.

fazla sıradan olan bir arabaya yaslanmış olan öğretmenini görünce duraksadı. telefonuyla uğraşıyordu ve jaebeom sinirli olduğunu fark etmişti. jinyoung onu fark etmeden geri dönmeyi düşündüğü an öğretmeni başını çevirdi ve bakışlarını yakaladı. ne samimi ne de soğuk bir şekilde başıyla arabayı işaret edip sürücü koltuğuna yerleşti. jaebeom adımlarını hızlandırıp ona tamamen yabancı olan arabanın yan koltuğuna yerleşti titreyen bacakları ve ağırlaşmış kalbiyle beraber.

jinyoung gayet normal bir şekilde hızlıca jaebeom'un kemerini bağladı, sonra da kendininkini. konumu girmesi için telefonunu jaebeom'un avuçlarına bırakırken biraz önceki stresli halinden uzak şekilde öğrencisini izliyordu.

jaebeom kusacak gibi hissediyordu. midesi bulanıyor ve başı dönüyordu. her an reddedilebileceğini, fazla tanımadığı bu adam tarafından ruhsal olarak yaralanabileceğini farkındaydı. korkuyordu, ama hisleri baskın geliyordu. adresi girince telefonu titreyen eliyle öğretmenine uzattı. "bana iyi davranmak zorunda değilsiniz. bir karşılık beklemiyorum. ama yalvarırım bana sahte davranmayın."

jinyoung burukça gülümseyerek öğrencisini dinlemişti. arabanın içine sessizlik tekrar hakim olurken jinyoung uzanıp jaebeom'un uzun saçlarını karıştırdı. jaebeom yere bakıyor ve acıyacak kadar hızlı atan kalbine yavaşlaması için dil döküyordu. ağlamak istiyordu, rahatlamaya ihtiyacı vardı. öğretmeni konuştuğunda her şeye rağmen sessiz ve dikkatli bir şekilde dinledi. "seninle vakit geçirmek istiyorum jaebeomie, anın keyfini çıkarmayı sana öğreteceğim. böylece belki seni biraz olsun mutlu ederim."

araba otoparktan çıkarken jaebeom dolu gözleriyle kucağındaki ellerine bakıyordu. camı biraz aralayıp gözlerini sildi ve derin bir nefes aldı. şimdi ağlayamazdı. jaebeom dışarıyı izlerken jinyoung tekrar konuştu.

"istifa edeceğim. yarın sizin sınıfla olan dersimden sonra." jaebeom korkuyla kocaman açtığı gözlerini öğretmenine çevirmişti. jinyoung hızlıca açıklamaya çalıştı. "etik değil. öğretmenin olmaya devam ederken sana yaklaşamam jaebeom. beni anlıyor musun tatlım?" bakışlarını yoldan kısa süreliğine çekip jaebeom'a baktı.

jaebeom bu sefer tatlı bir utançla kızaran yüzünü saklayamayacak kadar şok olmuştu. "mesleğinizi bırakmanıza layık değilim. ben sadece sıradan bir çocuğum."

ufak bir şekilde tebessüm etti jinyoung. "biliyor musun, kardeşim beni güldürebildiğini görse senin büyücü olduğunu düşünürdü." aklına hastanedeki kardeşi geldiğinde jaebeom'un önünde ağlamamak için başka şeyler düşünmeye zorladı kendini. jaebeom ise onu ayrıcalıklı hissettiren bu sözler yüzünden biraz olsun daha iyi hissetmişti. şimdi gülümsüyordu. kim ne derse desin, park jinyoung için değerliydi. öğretmeni sırf ona yaklaşmak için mesleğini bırakmayı göze almıştı. jinyoung'un birkaç kelimeyle nasıl içini bu kadar rahatlatabildiğine hayret etti. asıl büyücü olan sizsiniz, diye düşündü gülümsemeye devam ederken.

araba jaebeom'un ailesiyle yaşadığı evin önünde durduğunda jinyoung yan dönüp jaebeom'a odaklandı. teklifinin kabul edilmesini umarken genişçe gülümsüyor ve önlerindeki günleri hayal ediyordu. "seninle bir anlaşma yapalım değerli öğrencim. her perşembe özel ders için benimle buluş."

with click, click, it flashed | jjp'Where stories live. Discover now