15.BÖLÜM: ZİFİR GECE VE KARA ÖFKE

Start from the beginning
                                    

Kalbim artık bu cani adamın elleri arasındaydı. Parmakları sıkıyor, o sıktıkça ben kanıyordum. Kanadıkça ölüyordum.

"Dewran-" Gözerim gibi sesim de artık yanıyordu. Elimin tersiyle gözyaşlarımı sildiğimde kara bataklığa benzeyen gözlerini gördüm. Gözlerinde kocaman bir boşluk vardı. "Lütfen," diye yalvardım, iyi olsun istedim, çok istedim.

"İyi!" Dudakları arasında çıkan kelime ile birlikte gözlerimde biriken yaşlar tekrar akmaya başladı. Dudaklarım arasında kaçan ağlamaklı hıçkırığa engel olamadım. Varlığına daha yeni yeni alışmaya başladığım bebeğim beni bırakmamıştı. Bana rağmen, benimle kalmayı seçmişti.

"Teşekkür ederim." diye peş peşe mırıltılar yükseldi ince dudaklarımın arasından. Sesimdeki minnet beni bir an afallatmıştı. Gözleri kara bir okyanus gibi bana döndüğünde beni yutmak istiyordu. Ondan kaçıp odanın bir köşesinde benimle kalmayı seçen bebeğime sarılıp ağlamaya devam edebilirdim.

"Ağlamayı bırakıp kalk artık." dedi, gök gürültüsünün o ürkütücülüğü sinmişti sesine.

Onunla bir yere gitmek istemiyordum. "Seninle bir yere gelmek istemiyorum." diyerek küçük bedenimi ondan geri çekmeye çalıştım. Onunla gidersem yine ona yenileceğimi biliyordum.

"Gülçiçek!" dediğinde sesi boğuk ve korkunçtu. "Siktiğimin sabrı kalmadı, bitti! Beni daha fazla kışkırtmadan kalk o yataktan." Kelimeleri zehirli birer ok gibi bana saplanıp beni nefessiz bıraktı.

Kolumdan tutup birden beni yataktan kaldırmasıyla sert göğsüne çarptım. "Beni kışkırtma dedikçe inadıma damarıma basmaktan vazgeç. Gel diyorsam geleceksin Gülçiçek! Senin bu tavırlarını çekecek adam değilim." Sözleri bittiğinde göğsü öfkeyle kalkıp iniyordu. Bir anda üzerimde bulunan hastane kıyafetinin eteklerinden tutup başımdan çıkardığında ona engel olmak için bir girişimde bulunmadım.

"Kıçını bile kapatmayan bu elbiseleri bana inat olsun diye giyiyorsun." derken yeşil renkte olan çiçekli elbisemi başımdan geçirmişti. İç çamaşırlı bedenime bile isteye bakmıyordu. Teslim olmuştum. Benim isteklerimin bir öneminin olmadığını acı bir şekilde öğrenmiştim. "Bu bez parçasını bir araya getiren eli sikim."

Hastane odasının kapısı çaldığında ikimizin de bakışları aynı anda kırık beyaz kapıya döndü. Umutla yeşeren gözlerim kapıdan giren adamla anında söndü. En az Dewran kadar suratsız olan adamı Kemal girmişti içeriye.

"Ne oldu Kemal?" Sesinde kızıl bir öfke vardı.

Kemal bir kapalı olan kapıya bir de Dewran'a bakıp duruyordu. "Abi kız gitmedi kapıda inatla bekliyor. Yengeyi görmeden de gitmeyeceğini söylüyor. Ne yapalım?" diyen Kemal ile bakışlarım hemen dibimde duran adamın kasılan çehresine döndü.

"Dewran kapıda bekleyen kim?" Kara gözlerinde biten sabrı artık çok net görüyordum. Hınçla akan bir ırmağın içinde ölüme terk edilen bedeni olmama ramak kalmıştı.

"Bırak gelsin." Komut alan Kemal kapıdan çıktı. Ben yine cevapsız bırakılmıştım ama kalbimde yükselen küçücük umut parçasını da görmezden gelemiyordum.

Dewran açık olan pencereye doğru ilerleyip cebinden çıkardığı sigara paketine vurarak bir dal çıkartıp, ucu siyah olan kibrit ile yaktı. Sigara dumanına karşı hassaslaşan miden kokuyu alır almaz içten içe büzüşür gibi oldu. Açık pencereye doğru üflediği gri duman esen rüzgâr nedeniyle sisli bir dağ gibi yüzünün bir kısmını görünmez kılmıştı.

Tekrar açılıp kapanan kapı ile içeri dolan tanıdık ses tüm dikkatimi dağıttı. "Gülçiçek, iyi misin?" diyen Ayladùa ile bakışlarımız kesişti.

KÂKTÜS MEZÂRLIĞI Where stories live. Discover now