13.BÖLÜM: "İTİRAF"

391 35 15
                                    

2 Kasım, Perşembe..

Önümdeki deftere yazılı, ilk ismin üzerine, yatay bir çizgi çektim. Sinem Aras.

"Maktul cinayetine sebebiyet vermek ve azmettirmek suçundan tutuklu yargılanan 3 şüpheli hakkında, 9 yıl ile 16 yıl arasında değişen hapis cezası onandı.  Kapalı mahkemede yapılan duruşmada, sanıklar tutuklanıp Antakya T Tipi Kapalı Cezaevine gönderildi." (Solcu Gazete)

Artık bu dosyanın suçlularını, adalet önünde gördüğüm için rahatım. Annesinin defalarca teşekkür ve duaları içimde, beni ara araya yoklayan bu ağrıyı bir nebze olsun, azalttı. İdil'e ise en yakın zamanda bunun haberini verecek olmak, ona karşı bir, sorumluluk gibi hissettiriyor.

Oturduğum sandalyede sırtımı yasladığım sırada, Zafer Komiser odaya girdi. Beni uzunca beklettiğinin farkında olarak, elinde bünyesinde çalıştığım gazete ile beraber gelmişti.

Haberini yaptığım sayfayı açıp, önüme bıraktı. "Helal olsun, Cihan. Maşallah gazeteci değil de, dedektif gibi çalışıyorsun. Haberin basılı."

"Biliyorum."dedim elime alarak gazeteyi. Sadece tekrar göz gezdirmek istedim. "Dün okumuştum."

"Burada birine hüküm giydirmek zordur."dedi sandalyesine oturarak. "Bir de burada polis olsan, arşivde kapatılmış dosya bırakmazsın."

Bu benim işim değil, diyecektim ama aramızda soğuk rüzgarlar essin istemedim. Çünkü onun yardımı, işimi çoğu kez kolaylaştırmaya yetmişti.

Onu dakikalarca burada beklememin bir sebebi var. Defterimdeki ikinci ismin üzerini, çizmeyi bekliyorum. Pınar Sevcan.

Ailelerini bulmak, tahmin ettiğim gibi kolay olmadı. Nüfus müdürlüğünde silinmiş kayıtları, nerede olduğunu bulmama hep engel oldu. İdil'in, nerede oturduklarını ve ailesi hakkında bir şey bilmiyor olması da, işimi iyice çıkmaza sokmuştu.

Ali'nin, babasının fabrikada çalıştığını iddia ettiği kurumu, müşteri numarasından aradım. Elimde kayıp bir cüzdan olduğunu ve Coşkun Sevcan'a ait olduğunu söyledim. Kendilerine işçi kartından ulaştığımı söylediğimde, telefonu açan sekreter önce biraz bekletti. Ardından fabrikalarında böyle bir işçinin çalışmadığını söyledi.

Ali'ye tekrar döndüm bunun üzerine ama sistemde bu bilgiden başka bir bilgi olmadığını söyledi. Tüm umutlarım dün, sönmek üzereyken Zafer Komiserin bu sabah beni aramasıyla, kendimi bu odada buldum.

Pınar Sevcan dosyası için bir tanığın, ifade vermek amacıyla, emniyete geldiğini söyledi. Hemen apar topar emniyete gittim ve masa başı çalışan bir memur ile konuştum. O ara, aşağıda sorgusu başladığı için onu görmeme izin verilmedi. Fakat kim olduğunu öğrendiğimde, görmeme de gerek kalmamıştı.

Rüstem Reşat.

Onun için ön gördüğüm teklif, mantıklı mıydı veya buna ikna olacak kadar, inandı mı bilemiyorum. Yalnız o dosyaya ilişkin,  en az hüküm yiyeceği şekilde olayı anlatmasına, şaşırmadım. En ufak bir itirazım da yok, çünkü her şeyden önce ona ait bir kanıtım yok.

Zafer, masa başındaki telefona uzandı. Açık içtiğimi hatırlaması, güzel bir detaydı. "İki açık çay."

Ardından bana vücudunu döndürdü. "Çok bekledin mi?"

"Biraz."diyerek kestirip, attım. "Anlatacaklarına göre de, değişir."dediğimi duyunca, güldü.

"Onu, buraya gelmeye nasıl ikna ettin?"

LİMONLU KAHVEWhere stories live. Discover now