11. BÖLÜM: "RADYO 88.7"

351 42 18
                                    

Bugün, bu odadaki ilk dakikalarımı, yine arkası dönük hazırladığı kahveyi beklerken harcıyorum.  Bana kalsa onunla alâkalı konuşmak istediğim, sormak istediğim bir çok şey var ama yapamıyorum. Kendi ile arasına ördüğü duvarı yıkamıyorum. Kim olduğunu bilmeme, asla izin vermiyor.  

Buna sebep olan şey, şiddetle örtbas edilmiş bir korku mu, yoksa gerçekten de söylediği gibi, kim olduğunu bilmiyor oluşu mu?

Ayakları yine parkede çıplak ve ayak bileğinde,gümüş bir halhal sallanıyordu. Uzun saça bukle yakıştırmazdım ama ona nasıl yakıştırabildim? Dantel gördüğümde kafamı çevirirdim ama onda nasıl sevebildim?

Onunla rastgele bir sokakta karşılaşmış olsaydım, asla dikkatimi çekmezdi. Yalnız gerçeklerle donatılmış olması, beni her şeferinde şiddetle kendisine çekti. Ve şiddetle de vazgeçiremedi.  

Yüzündeki izler silinmek üzereydi.
Gözlerindeki kanlanma geçmiş ve artık aksayarak yürümesi de, düzelmişti. İyileşiyor olduğunu görmek, bir nebze içimi rahatlattı. Bu rahatlığı, bir de onu bu hâle getireni, pataklarken yakalamıştım.

Eminim ki yaşı itibariyle hızlı iyileşiyor yoksa burada iyileşmek için, ekstra hiçbir çabası olmadığını biliyorum.

“Buradan hiç, çıkmayı hiç düşündün mü?”

Sorduğum soruyu anlamak için duraksadı, ardından önündeki kahveyi bardağa doldurmaya devam etti. O an cevap vermeyince sorduğum sorunun çok gereksiz olduğunu fark ettim.

Nedense onunla olan konuşmayı başlatan tarafta olmak, düşünmeden konuşmama sebep oluyor. Düşünmemiş olma ihtimali var mıydı? Sanki kendi isteğiyle mi, her gün buradaydı?

“Düşününce olmadı.” dedi. Hazırladığı bardakla yaklaştı ve önümdeki sehpaya bıraktı. “İsteyince de olmadı.” 

“Deneyince de bir daha asla olmayacağını gördüm.”

Denemiş olduğundan, çok şüpheliydim. "Denedin mi?”

"Denemek istemiştim." Kendi kahvesini büyük yudumlarla içtiğini gördüğümde oturacak tabure aramadı.

Bazen konuşurken, anlattıklarının içerisinde nefes aldığını hissediyorum. O anın öfkesiyle, acısıyla veya çaresizliğiyle gözlerime baktığını biliyorum. "Ama bunu denemek...."

"Cesaret edemedin değil mi?"diye sordum araya girerek. "Bunu deneyenlerin nasıl öldürüldüğünü gördün."

"Bir farkım olmayacağını biliyorum. Bizi öldürenlerin bir köşede hayatına devam edecek olması, çok ağırıma gidiyor." Dedi gözlerimin içine bakarak. Elindeki bardağı sehpanın üzerine bıraktı ve benimle, gerçek taraftan konuşmaya başladı.

Sonunu bilerek yaşıyor olmak, çok can yakıcı olmalı. Bu dünya kayıplarla dolu.

"Sonumu bilmek acıtıyor. Bu denli değersiz hissetmeyi hak etmiyoruz. Yaşamaya hakkımız yok. Ölmeden önce göreceğim son yüzün, beni satın alan bir pez*nvk olmasını istemiyorum. Bakan nefretli gözlerinin altında, ölmek istemiyorum."

Beni kurtar der gibi bakan, iri gözlerinden kaçamıyorum. Beni her an yakalıyor. Buradan çıksam dahi, bindiğim otobüste, pansiyonda tavana baktığım gecelerde, aynaya kendime bakmak için gördüğüm yansımada, onu görüyorum. İçime işleyen bakışlarını söküp atmak istiyorum. Eğer gücüm, onu buradan çıkarmaya yetmezse, onu unutmanın zor olmayacağını bilmek istiyorum.

LİMONLU KAHVEWhere stories live. Discover now