"Evet şöför kötü biriydi ama onu atlatıp eve dönmeyi başarıyorlar." Adım atmayı bırakıp durunca şaşırarak bana bakıyordu. "Hayret bu sefer erkek karakter ölmedi." Hikâyenin başından beri erkek karakterin hangi kısımda öleceğini beklemek kolay olmasa gerek.

"Ben ölmedi demedim ki?"

"Eve geldiklerini söyledin diye hatırlıyorum?"

"Evet ama eve gelince adam tam eşiği çıkacakken ayağı kayıyor sonrasında düştüğü yere başını çok kötü çarptığı için oracıkta ölüyor." Bana doğru öyle bir dönüşü vardı ki tam şu anda boğazımı sıkmak ister gibi bakıyordu. "Yolculuk boyunca bana tek bir şey daha anlatırsan bu sefer ölen erkek karakter olmayacak!" Kıkırdayıp başımı salladım sanırım kardeşimin film zevki pek hoşuna gitmemişti.

Yaklaşık bir saat daha yürüdüğümüzde yağan kar yüzünden benim artık ne adım atacak halim kalmıştı ne de ayakta duracak gücüm. Çok soğuk olduğu için bedenim histeri bir krizin eşiğinde titrerken hissettiğim tek sıcaklık nefesimdeki buhar. Üstelik karnımda çok açtı lakin çantamdaki erzakları çıkartıp yiyemeyecek kadar üşüyorum. Geçen her dakika da güçten düştüğüm için ne zaman tökezlesem Savcı tetikte olduğu için düşmeme izin vermeden beni tutuyordu. "Be-ben daha fazla devam edemeyeceğim. Sizin dünyanıza ait olmadığım için ne sizin gibi ölümsüzüm ne de dayanıklı." Ben bu vahşi dünyaya göre fiziksel güç olarak fazla zayıf kaldığım için uzun süre bu kışa dayanamam.

Kendi dünyamı ve kendi evimi özlemiştim.

Ela gözleri endişesini gizleyemezken, "Çok az kaldı." Boynundaki atkısını çıkartıp boynuma sararak burnuma kadar doladı. "Geceyi geçirecek bir sığınak bulmalıyız. Karanlık çöktüğünde Arafta birçok tehlike ortaya çıkar." Bunu biliyorum günahlar şehrinde güvenli hiçbir yer yok ki.

"Kaybolduk değil mi? Bununla ilgili de bir film izlemiştim." Dudaklarımdaki atkısı yüzünden sesim boğuk çıkarken gülerek başını iki yanına doğru salladı. "Biz değil başından beri kaybolan o aptallar, biz sadece onları bulmaya çalışıyoruz." Ne yani ben saatlerdir kaybolduğumuzu düşünürken aslında biz o baş belası çocukları mı arıyoruz? Kardeşimin başına bir şey gelirse o insan yıkımının benden çekeceği var çünkü yola çıkmadan önce ne kadar iyi iz sürdüğünü anlatıp duruyordu!

Neyseki Hafız onlarla birlikteydi de içim az da olsa rahattı.

"Artık devam edelim mi? Önce kalacağımız bir sığınak sonra ise ateş için kuru odunları bulmalıyız." İnanır mısınız hiç devam edesim yok, ben şuraya kıvrılıp uyuyayım o her şeyi hallettikten sonra beni çağırsa olmaz mı? Ayrıca kar dizlerime kadar gelirken o kuru odunları nasıl bulacağımızı düşünmek bile istemiyorum.

"Be-ben çok üşüyorum daha fazla yürüyemem." Beni sisin içinde bulduğunda ceketini vermişti şimdi de atkısını verdi o da çok üşüyor ama ben ona göre daha fazla zayıfım.

"Dayanmalısın." Yüzümü soğuk avuçlarının içine alınca bunun için adeta bana yalvarıyordu. "Farkındayım bizim kadınlarımıza göre bu havalara alışık değilsin ama tüm kadınlarımızdan daha inatçı olduğunun da farkındayım." Anlamadığı şey hem lanetim hem de bedenimdeki yaralar beni bitirirken kar olmasaydı bile ben her şekilde devam edemem.

"Üz-üzgünüm." Çenem titrerken gözlerimi daha fazla açık tutamıyorum. "Ama uy-uykum var..." Gözlerim kapandığı esnada daha yere yığılmadan hızlı bir hareketle beni kucağına aldığını biliyorum ancak daha sonra küçük bir sarsıntıdan sonra kucağında ben varken diz çöktüğünü de hissettim. "Takva!" Gözlerim kapalı olsa da uykuya direnen bilincim hâlâ açık olduğu için ikinci kez ondan bu ismi duymuştum.

MEDUSANIN ÖLÜ KUMLARI (Kitap Oluyor)Where stories live. Discover now