"Bugünlük bu kadarını sindirebilirsiniz sanırım. Bundan sonra daha sık görüşeceğiz."

      Şirketten çıktığımızda dedem yanıma geldi. Eliyle kolumu sıvazlarken rahatlatmak istercesine konuştu.

      "Haftaya Pazartesi mutlaka görüşelim kızım. Sana anlatacaklarım var. Lütfen daha erken olması için ısrar etme. O zamana kadar ben de kendimi toparlamaya çalışacağım."

      Anlayışla başımı sallarken gülümsedim ve dedeme sarıldım. Ayrıldığımızda dedem kendi şoförüyle uzaklaştı. Kendine ayrı bir ev tutmuş ve orada tedavisini sürdürüyordu. Evi korumalarla da çevrelemişti. Dedem gözden uzaklaştığında biz de Tarık ve Görkem'le arabaya bindik. Otele büyük bir suskunlukla ilerledik.

       Odaya girdiğimizde kanepelere kurulduk. Sıkıntıyla gözlerimi kapattım. Üzerimde büyük bir yük hissediyordum. Omuzlarım her geçen gün öğrendiğim şeyleri kaldıramıyordu. Görkem'in konuşmasıyla dikkatimi onlara verdim.

      "Sonraki adımımız ne?"

      Tarık bir süre eliyle alnını ovaladı.

      "Hisseleri üzerimize alacağız. Yarın da resmi olarak yurt dışındaki ortaklık feshi ortaya çıkacak. Yani bu işin içinde olanlar ortaya çıktığımı öğrenecekler."

      Bu durum beni korkutuyordu. Ya bu işin sonunda bu küçük ailemiz bozulursa? Kötü düşünceleri zihnimden def etmeye çalıştım. Mirası aldığımda şirketin karar mercisi haline gelecektim. Çünkü yaklaşık yüzde altmışlık bir kısım bende olacaktı. Her ne kadar hisseler benim üzerime gözükse de Tarık bana yol gösterecekti. Şirket işlerinden ve özellikle de bunun hakkında alınacak kararlardan ben anlamazdım.

      Bu konuyu sonra konuşmak üzere rafa kaldırırken güzel bir yemek yedik. Ardından da küçük kızımın bize katılmasıyla keyifli bir gün geçirdik.

▪︎▪︎▪︎

      Pazartesilerden nefret ediyordum! Ya da etmiyordum. En azından bugün edebilirdim. Hafta sonu, çok güzel ve dolu dolu iki gün geçirmiştik. Bir rüya gibi geçmişti. Şimdi ise yatakta yuvarlanarak pazartesiye nefret dolu konuşmamı yapıyordum. Tabii ki içimden! Aksi takdirde birinin kolumdan tutup Bakırköy'e götüreceğine emindim.

      Yatakta bir sağa bir sola yuvalanırken kendimi kalkmak için ikna etmeye çalışıyordum. Ben kendimle cebelleşirken odaya koşarak giren kızımla Tarık'a baktım. İkisi ellerini kamera gibi yapıp yatağın etrafında koşarak beni çekiyormuşçasına hareket ediyorlardı. Tarık ise bir muhabir gibi bağırmaya başladı.

      "Yıllardır görülmeyen fok balığı ülkemizdeki bir otel odasında görüldü! 2008 yılında nesli tükendiği düşünülen Karayip Keşiş Foku yatağında yuvarlanırken bulundu!"

      Kızım ise buna kahkahalarla gülerken Tarık arada bana yaklaşıp mikrofon uzatıyordu.

      "Saygıdeğer fok balığı yavrusu kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Ülkemizi hangi sebeplerden ötürü tercih ettiniz?" gibi saçma sorular sordukça ben de sinirleniyordum. Ayaklarımla bana uzattığı kollarını iteklerken o ikide bir yanıma geliyordu. Kızım ise fotoğraf makinesi sesleri çıkarıp resmimi çeker gibi yapıyordu. Ara sıra ise "Bu eşsiz bir görüntü!" diye bağırarak kendini role iyice kaptırıyordu. Tarık benimle uğraşmaya devam ettiğimde sinirle yatakta dizlerimin üzerine çıkıp ona elime geçirdiğim ilk yastığı fırlattım. Tarık ise şaşırma nidası atarken muhabir edasıyla devam etti.

      "Evet sayın izleyenler! Karayip Keşiş Fokumuz sinirli anlar yaşıyor. İnsanlara sitemli olan fokumuz neslinin tamamen tükenmesinden ötürü endişe duyduğundan bahsediyor!"

Venüs'ün Afrazesi (Tamamlandı)Where stories live. Discover now