ÖZEL BÖLÜM

104 22 227
                                    

      Uzun zaman sonra yeniden merhaba! O kadar özlemişim ki sizinle bir şeyler paylaşmayı... Umarım hepiniz iyisinizdir! ❤ Nasılsınız, neler yapıyorsunuz?

      Bugün Ayla'nın doğum günü şerefine sizinle özel bir bölüm paylaşmak istedim. Umarım beğenirsiniz. Pek içime sinmese de bölümü sizinle paylaşmak istedim. Hasret gidermiş oluruz artık. O zaman sizi daha fazla tutmuyorum. Keyifli okumalar! Oylarınızı ve yorumlarınızı esirgemezseniz çok mutlu olurum! 💙

~~~

      Yatakta amaçsızca yatan bedenim sabitlenmiş bir biçimde dururken, gözlerim fıldır fıldır etrafta dolanıyordu. Kalkmak istemediğim kesindi. Zaten kalkmam gereken bir durum da yoktu. Neticede istifa etmiş bir doktordum. Onca sene okumuşken, işimi bırakmış olduğumu tekrar anımsayınca deli gibi gülmeye başladım. Çok komikti ama gerçekti. Bu halimden rahatsız olmadığım da bir gerçekti.

      Kendimi küçük bedenlere adamıştım. Onlar, anneleri ve babalarının yerine bizi koymuşlardı. Bize güveniyorlardı. Kendilerini bize bırakmışlardı. En azından öyle düşünüyorlardı. Ancak her şey benim için daha farklıydı. Aslında ben kendimi onlara emanet etmiştim. Yalnızca dünyadaki güzellikleri algılayan zihinleri, yaşadıkları onca şeye rağmen kendisini korumayı başarmıştı. Yüzlerindeki gülüşlerden, her sabah Güneş’e sevinçle uzattıkları ellerine kadar tertemizlerdi. Tüm kötülüklerden arınmış bedenleri saflığın vücut bulmuş haliydi. Ben ise kaçtığım karanlık düşüncelerimden, onların saçtığı ışığa bırakıyordum yorgun bedenimi. Biri gülüyordu, kötü düşüncelerle hızlanan kalbim huzura ererek yavaşlıyordu.  İçimde hissettiğim rahatsız edici hisler zihnimi ele geçirecekken, yüzümde o minik ellerden birini hissediyordum. Yanağımda gezinen narin eller gülümsememe neden olurken zihnim tüm o lanet düşünceleri kovuşturuyordu. Onlar bu dünyadaki en harika varlıklardı. Onlar beni iyileştirenlerdi. Hem de hiç farkında olmadan...

      Üzerimdeki yorganı kenara itelerken yavaşça yattığım yerde doğruldum. Duvardaki aile fotoğrafımıza döndüğümde burukça gülümsemiştim. Her yeni günde yanımdaki bedenleri bir fotoğraf karesine hapsolmuş buluyordum. Ama elimden de bir şey gelmiyordu. Uzaktan gülümsüyor ve kendimi, her şeyin geçeceğini söyleyerek avutuyordum.

       “Günaydın bir tanelerim!” diye fotoğrafa seslendiğimde kulağımın şahitlik ettiği sessizliğin aksine, zihnimde onların neşe dolu sesleri yankılanmıştı. Günümü onlara bakarak başlatıyor, aynı şekilde bitiriyordum. Hayata tam anlamıyla onlarla başlayıp onlarla bitireceğim gibi...

      Gözüm camdan dışarıya kaydığında, her tarafı güneşin aydınlatmasına rağmen havaya hâkim olan bu soğukluğu anlamlandıramadım. Sanırım sonbahar kendini göstermeye başlamıştı.  Uyuşuklukla ayağa kalktığımda banyoyu es geçerek mutfağa ilerledim. Elime aldığım bardağa su doldurmamın ardından buzdolabına ilerledim. Suyumu yudumlarken açtığım dolabın boş görüntüsü sıkkınca nefes almama neden oldu. Salgının tekrar baş göstermesiyle denetimler sıkılaşmıştı. Yetimhaneye daha az uğramaya başlamıştık sağlık için. Görkem de evden çalışıyordu. Tabii ki davalar için gerektiğinde dışarıya çıkıyordu. Yukarıdan gelen gürültüyle irkilirken yine o delinin ne yaptığını sorguluyordum kendi içimde.

      Hapsolduğum karamsar ruh halimi yavaş yavaş atlatmışken, evime dönmek ve onların hatıralarıyla yaşamak istemiştim. Görkem ise başta buna itiraz ederken benim vazgeçmememle peşimden gelmişti. Kendisi artık üst komşum olmuştu. Karşı daireye ise Rabia taşınmıştı. O dairelerin kiracılarını nasıl çıkardıklarını gerçekten de bilmiyordum. Açıkçası pek de üstelememiştim. Bu durum beni hem güvende hissettiriyor hem de mutlu ediyordu.

Venüs'ün Afrazesi (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin