→#Under the lifeline←

1.1K 80 12
                                    

Serin gece havasını içeriye verecek derecede camı indirerek spor arabayı harekete geçirdim. Sylvia'nın minibüsünden yeni inmiş ve ücretli otoparkta duran aracıma yeni binmiştim. Daha doğrusu Binmiştik, herzamanki limon suratıyla pencereden dışarıyı izleyen karımı da sayarsak. Sıradan bir karı kocaydık tabii dışarıdan bakman gerektiğinde.

Nikita ile evliliğimiz resmiydi. Oturduğumuz kasabadaki kimse biz yirmi yaşındaki çiftin aşkından şüphe etmezdi. Bu gece de bu aşkı daha çok insanın gözüne sokmak için bir parti düzenlememiz gerekliydi. Fakat olayın içine girildiğinde, birbirimizi görmeye bile hazzedemiyorduk. Durum benim açımdan daha zorlayıcıydı. Her ne kadar birbuçuk sene önce Security'deki ilk tatbikatta eski sevgilim Samara'yı elemiş olsa bile onu mümkün olduğunca alttan almaya çalışan bendim. Fakat buna rağmen o bana hayatı zehir etmekten aşağı durmuyordu. Evde bana düşmandı. Bu düşmanlığının nedeni elbette ki beş gün önce yapılan son elemede sevgilisi Henry'i ağır derecede sakatlayarak finale kalanın ben olmamdan dolayıydı. Bunu her kelimemde suratıma vururken sessizlik zamanlarında böyle oturup dışarıyı izliyordu işte. Aslında bir bakıma ona acıyordum. Hatta buna sempati duymak bile denilebilirdi. Beş ay gibi kısa bir zaman geçirmemize rağmen Samara elendiğinde bende bir an herşeyden kopmuş ve hayattan soğumuştum. O zamanlar tek tesellim can dostum Amanda olmuştu. Nikita'nın ise geçmişi eskiydi, acısı daha tazeydi ve ona teselli olacak bir dosttan da yoksundu. Bu yüzden her zamanki gibi yine halemi takınıp radyodan sürekli dinlediği şarkılardan biri olan Anything could happen'ı açarak bizim sokağa sapan yola döndüm.

-"Bugün iyiydin."

Can sıkıntısıyla birlikte söylediğim bu sözlere hala bana dönük poposuyla sertçe soluyarak cevap verdi. Canım onu bana dönük poposundan kavrayıp penceren fırlatmayı deli gibi isterken elim altındaki direksiyonu sıkıp sesimi çıkarmadan önüme odaklandım. En azından birşeyler deniyordum değil mi? Dümdüz ilerlediğim yolda nihayet yerleşim yerine ulaştığımda tekrar boğazımı temizleyip seslendim. "Biraz gülümsesen iyi olur. Dışarıdan gören de-" aniden başını bana çevirirken bağırışı sesimi böldü. "Bana hitap etme. Mümkünse yanıma bile yanaşma." Arabanın içini inletmekle birlikte dışarı da yansıyan yüksek sesi sinirlerimi bozduğundan frene basıp motoru stopladım. Sağ elim hala direksiyonun üzerindeyken sol yumruğumu gösterge paneline, camını çatlatacak hızla indirirken gözlerim onunkilerle birdi. "Bana bak! Ne ben senin eşlikçin olmak istedim, ne de o piç sevgilini zevk için eledim. Tek yaptığım kendimi savunmaktı seni manyak. Olduğum yerde durup yenilmem mi gerekiyordu sence." son cümlelerimde sesimi iyice yükseltirken yanımdaki kapıyı açıp dışarı çıktım. "Eve git ve Sylvia ile konuş. Artık seninle çalışmak istemiyorum." Şaşırmış yüzüne kapıyı sertçe çarpıp kaldırıma doğru ilerledim. Herhalde otobüsle merkeze iner ve geceyi bir otelde geçirirdim.

*
Ünlü çift katlı kırmızı otobüsten indiğimde saat dokuzu vuruyordu. Duraktan seri adımlarla ayrılıp en yakındaki Dolphin Hotel'e gitmek için ufak bir taksi durdurdum. Hava serin olsa bile taksinin içi otobüse oranla boğucuydu. Bunu da görmezden gelip açtığım camdan kolumu dışarıya sarkıtırken şoförün kalın sesini duydum "Where do u wanna go, Sir?" Başımı izlediğim camdan çevirmezken monoton bir sesle yanıtladım. "Dolphin Hotel." Ardından arabanın motoru çalışır ve taximetre başlarken gözlerimi Amerika'nın ışıklarında dolaştırdım. Her ne kadar dört gün geçmiş dahi olsa özgürlüğe hala tam anlamıyla alışabilmiş değildim. Koca üç yılı bir yer altı üssünde geçirdikten sonra bu bile insana olağanüstü geliyordu. Sokak ışıkları, taze ve serin hava, ay ışığı, konuşan insanlar...

*
Cebimde kalan nakitle taksinin parasını ödediğimde hava ağır ağır çiselemeye başlamış, otelin kapısına vardığımdaysa çise artarak yağmura dönmüştü. Hızla merdivenleri tırmanıp lobiye vardığımda içeriye girmemle bana dönen genç kızların bakışlarını görmezden gelip resepsiyona yöneldim. "I want a room." Ardından adam ödemeyi nasıl yapacağımı sormadan cebimden kredi kartımı çıkarıp masanın üzerine fırlattım. "Be hurry, please."

SAF KATLİAMWhere stories live. Discover now