59* Uslu Durmayacak / 2.Kısım

Start from the beginning
                                    

"Dağılın!" diye korkunç bir ses gürledi ve hemen ardından koşan bir sürü ayak sesi...
Arkamdan koştuklarını duymak en büyük korku ve gücü beraber getiriyordu. Yeniden silahlar patladı, dehşet içinde duvara yaklaşıp ellerimle kafamı tuttum.

Unutma, ondan güçlüsün sen.



Unutma, ondan güçlüsün sen.

Hepsinden güçlüsün sen...

Ses. Pervanenin silah sesleri arasına karışan sesi. Kafamda bir havai fişek gibi yandı, yüzüme çarpan bir esintinin geldiği aralıktan hiç düşünmeden döndüm. Koştum, koştum. Ayak tabanlarım yanıyordu. İçgüdüsel olarak yol seçip, sese giderek yaklaşmaya çalışıyordum. Silah sesi kesilmişti ama uzaktan hâlâ ayak sesleri beni takip ediyordu. Sanki her yanda sirenler çalıyor, sanki hücrelerim birbirine yapışıyordu.

Tekrar dönerek geniş bir bölüme çıktım, ses artık iyice yaklaşmıştı, arka tarafa çok yakındım. Diğer uçtaki girişten çıkmak üzereydim ki karşıma birden Wayne çıktı. Korkuyla frenledim kendimi, beni görünce durup soluğunu düzene sokmaya çalıştı.

"Vazgeç artık Maite."

"Wayne, çekil önümden" deliye dönmüş gibiydim.

Wayne başını başka çaresi kalmadığını belirtir gibi eğerek silahını çıkardı ama ben durdurulamaz hissediyordum. Ellerimi kaldırıp teslim oluyormuş gibi yaptım, azalan kararlılığını görür görmez de eline tekmemi geçirerek silahını yere düşürdüm. Vaktim hiç yoktu, beklemeden eğilip dizini kavradım, kendime doğru çektim ama düşmemek için kendi etrafında döndü. Saçlarım önüme savruldu. Net olmayan, süratli görüntüler içinde diğer ayağını yere inmeden yakaladım, kendime çekerek onu gürültüyle yere yapıştırdım. Kafatasının, sırtının gürültülü sesiyle çullandı zemine, yüzünü acıyla buruşturarak kafasını tuttu.

"Bu... 'Fbi dangalağı'...için" dedim tepesinden derin derin soluyarak.

"Üzgünüm Wayne"

Yere düşen silahı aldığım gibi koşmaya başladım. Soygun haritasında Bryant'ın çizdiği daire tekrar tekrar gözümde canlanıyordu.

Maite için. Güvenli...

Bryant'ın benim için belirlediği o yere şimdi nasıl da ihtiyacım vardı! Bir yerlere daire çizip güvenli yazsaydı ve ben de o beni bulana kadar orada kalsaydım...

En son tüm girişlerin açıldığı, tıpkı girişteki gibi dar ve uzun koridora çıktığımda nihayet sona varmıştım. Sıra sıra pencereler koridor boyunca uzanıyordu fakat hem erişemeyeceğim kadar yüksektelerdi hem de açılmıyorlardı. Pervanenin sesi artık baskın tek sesti. Orada, duvarda duruyor ve havalandırmayı sağlıyordu.

Yanına koştum, durduracak bir şey bulma umuduyla etrafa bakındım. Girişlerden içeri göz attım ve birinde kalınca bir odun görüp hemen aldım. Pervaneye koştum, artık ne koşacak, ne nefes alacak gücüm kalmıştı.
Hızla dönen kırmızı metal kanatlar arasına odunu soktum, önce bir sarsıntı sesi geldi ve sonra mücadeleye başladılar. Pervane zorunlu olarak dönmeye ayarlıydı, duramıyor yoluna devam etmek istiyordu. Odunu zorladı, kırılmaması için dua ettim. Tüm enerjisini oduna verip yine de onu kıramayınca kendisine durmaksızın gelen enerji onu kırdı. Hemen odunu çektim, kalan kısmı yerinden çıkarmak için uzandım ama çok sıcaktı. Ceketimi çıkardım, iki elimi onun arkasına saklayarak metalleri kavradım ve tüm gücümle çekerek pervaneyi yuvasından söktüm. Dışarıya, temiz hava ve özgürlüğe açılan boşluğun önünde duruyordum. Kaslarım ağrıyordu.
Ellerimi uzatıp dış duvara tutunarak bacaklarımı içinden geçirdim, vücudumu kaydırarak kendimi delikten dışarı bıraktım. Yere, havalanan tozların içine yan olarak, yaralı omzumun üstüne düşmüştüm. Acıyla dişlerimi sıktım, yere dayanarak doğruldum. Burnuma, ağzıma dolan tozları öksürerek atmaya çalıştım. Etrafa bakındım, düz uzanan çimenli alan fabrikanın arka tarafından uzayıp gidiyordu. Dışarı çıkan olmuş muydu bilmiyordum. Oraya koştuğumda beni vurabilirlerdi ama burada beklemek hiç mantıklı değildi.

Sağa sola bakınırken tepemden gelen sesle irkildim, biri pervane boşluğuna koşuyordu. Gözlerimi yukarıdan çektim, arkama bakmadan yol boyu koşmaya başladım ama arkamdan, kabus gibi Antonio'nun sesini duymamla dakikalardır zorlanan kalbim daha da sıkıldı.

"Duuuuur!"

Ona baktım, çok uzaktaydı. Silahını ateşledi, hemen eğildim. Gücüm tükeniyordu, kullanabileceğim enerji sona gelmişti ve ben, pili bitmiş bir saatin son tıkları gibi tekliyordum.
Peşimden ise, sabah sporcusu Antonio geliyordu.
Yaşlı gözlerimle tutunacak bir şey aradım, gökyüzünden başka bir şey yoktu. Gözlerimden düşen tuzlu yaşlar yanaklarımda müthiş bir yanma oluşturdular. Cam kesiklerinin acısını o ana kadar duymamıştım bile...
Sonunda kanları da alıp öyle aşağı indiler.
Son bir soru daha; bir insanın kanı bir günde daha ne kadar geniş bir alanda izler bırabilirdi?

Antonio'nun haykıran sesi bana kalan son şeyi, gökyüzünü de doldurdu.

"Maiteee!"

*

Selam herkese! Nasılsınız bakalım?

Bölüm pekimadem'e ithaf edilmiştir, çok çok teşekkür ederim, sevgiler... :* Düşüncelerinizi, yorumlarınızı eksik etmeyin ve yeni bölümü bekleyin canlar, Bryant nihayet bizimle olacak!
Canım Maite'im, multimedyada.

KUM *[Tamamlandı]Where stories live. Discover now