19* Neyi Söylemiyorsan...

14.1K 673 14
                                    

İçeri girmek için fırsat kollayan günün ilk güneş ışıklarını perdeyi açarak içeri aldım. Hemen odayı doldurup sımsıcak sabah huzuruyla aydınlattılar içeriyi. Parmak uçlarımda yürüyerek masada birikmiş çöpleri aldım, etrafı dolduran ziyaretçi çiçeklerinin izin verdiği ölçüde hastane odasında dolaşarak etrafı toparladım.

Komodinin üstünde, ambalajından çıkarılmış bir kutu çikolataya gözüm takılınca bir an bocalamanın ardından kutuyu kaptığım gibi bir tanesini ağzıma attım. Fıstıklı nefis bir şeydi ama sorun şu ki Andrew'a gelen geçmiş olsun çikolatasını yiyordum.

Bir yandan da umarım Andrew çikolatalarını aşırdığımı görünce fazla kızmaz diye düşünürken ona göz ucuyla bir baktım, başı yastığa gömülüp hafif omzuna doğru eğilmiş sakince uyuyordu.

Bir tane daha yiyip kırmızı kutuyu yerine koyuyordum ki, dakikalardır sessiz olan odanın sukûnetini bölen sesle yerimden hopladım.

"Çikolatalarımı çalmaya devam edersen, seni ihbar etmek zorunda kalacağım Maite"

Elimi kalbime götürüp gözlerimi kapatarak sakinleşmeye çalıştım. Hemen muzip gülüşüyle bana bakan  Andrew'a döndüm.

"Karakter özelliklerin giderek kötüye gidiyor Maite. Yalancılıktan sonra hırsızlıkta da adını duyuruyorsun."

Hiç gülmeden ellerimi belime koydum ama fena halde gülmek geliyordu içimden. Yeniden böyle haylazlık yaptığını gördükçe içim içime sığmıyordu.

"Sen iyi değilsin galiba, halüsinasyon görüyorsun" dedim umursamaz bakışlarla.

"Hemşireyi çağırsam iyi olur"

Ben anîden gelen gülmeyi bastıramayacağımı anlayınca hemen arkama dönüp sırıttım. Onun böyle bir derdi yoktu, kahkahalarla gülmeye başladı, onu bu hâlde görünce ben de daha fazla tutmadım kendimi.

"Yalan söylemeden önce delilleri karartsan daha inandırıcı olurdu"

Doğrulup, komodinin üzerine korkudan düşürdüğüm kutuyu işaret etti.

"Hiçbir fikrim yok.." dedim dudaklarımı büzerek. Attığı ikinci kahkaha epey gürültülü olmuştu. Gülmesinin yarasına verdiği acıdan suratını buruşturdu.

"Aah! Beni güldürme Maite..." dedi sızlanarak.

"Sen gülmeye bahane arıyorsun"

Andrew uyanalı iki gün oluyordu.

Uyanır uyanmaz tekrar uyumuş ancak akşama doğru uyanabilmişti. Camda bizi görünce ne olduğunu anlamaya çalışarak etrafına bakmış, hatırlayınca da karnının üstündeki sargılara dokunmuştu.

Yanına ancak saatler sonra girebildik. İlk koşan Emily olmuştu ama ona çekinerek bakıp kalmış, yanına gidemeyip odanın girişinde durmuştu. Biz hemen ardından girerken Andrew ona sabitlediği gözlerini bize çevirerek gülümsedi.

"Herkes buradaysa Antonio'nun peşinde kim var?" dedi hasta bir sesle gülümsemeye çalışarak.

Saatlerdir içimde tuttuğum tüm sıkıntıyı bir gülmeye sığdırarak bıraktım ve koşup dikkatlice elini tuttum.

O gece yanında kalmakta ısrar ettim, ertesi gece de Emily kalmıştı yanında ama şimdi ortalarda yoktu. Aslında Emily izinliydi. O mu Steve'den izin aldı, Steve mi ona izin verdi anlaşılamayan karmaşık bir an sonucu Emily izinli olmuş bulunuyordu.

"Maite, Emily nerede?" dedi Andrew etrafına bakarak.

"Ben de sana sormayı düşünüyordum, gece burada kalmadı mı?"

KUM *[Tamamlandı]Where stories live. Discover now