56* Çakmak Alevi

4.2K 419 28
                                    

Telefonumdan Bryant'ın sesi beni uyandırmak için harekete geçti ancak ben çoktan uyanmış, penceremden dışarıda yürüyüp duran insanları izliyordum. Bitene kadar onu dinledim, belli belirsiz bir hüzün kendini hissettiriyordu. Birini sevdiğinizde, kim olursa olsun; aileniz, arkadaşınız, âşık olduğunuz kişi... Onu kaybetme korkusuyla dopdolu olursunuz. Ben bu hissi iyi bilirim, hem korkuyu hem de başıma gelmesini.
Kendimi bildim bileli kendini hep hissettirdi ama artık buna dayanamıyordum, ne korkmak istiyordum ne de kaybetmek. Güzel düşünmeye ve Bryant'la güzel bir hayat geçirmeye ihtiyacım vardı.

Yüzüğümü parmağımdan çıkardım, onun yerine Antonio'nunkini geçirirken kendimi anlatılamaz derecede berbat hissediyordum. Aynalı masamın üstüne, dönünce hemen alıp takabileceğim şekilde ortaya bıraktım ve evden çıktım.

Büroya uğradım önce, Steve ile detaylıca konuştuk. Ona boğma olayını dün anlatmıştım ve ne kadar üzüldüğünü açıkça görmüştüm. Göreve gönüllü olduğum zaman beni vazgeçmeye ikna etmeye çalıştığı zamanı hatırladım. Uç tehlikelerden beni hep korumaya çalışmıştı ve şimdi, yaşadıklarımı görmek onu üzüyordu. Kendimi sorgulamalıydım, bana bu kadar değer veren birini üzmeye hakkım var mıydı? O çok uzun zamandır babam gibiydi, bana sevgi vermede hiç eksiklik göstermemişti ve ben de onu hayatımın en özel köşesine koymuştum. Ve de oğlunu...

Yüzünü gerginleştiren bir ifadeye bürünmüştü, neredeyse üzülmemesi için yalvaracak kadar kalbim havalandı.

"Ne yaparsa yapsın sende daha iyi bir plan olacak. Değil mi?" dedi zoraki gülümseyerek. "Değil mi sevgili kızım?"

"Evet"

İçimde müthiş bir duygu yoğunluğu birikti, kalkıp ona sarıldım. İhtiyar bir adam gibi güldü ve saçımı okşadı.

"Sana zarar gelmesine izin veremem Maite, dikkatli ol."

Olacaktım. Onun üzülmesini istemiyordum.

Odasından çıkıp ofise gittim, Bryant ve Richard çıkmaya hazırlanıyorlardı.

"Maite" dedi Bryant beni görünce,

"Merhaba, yuvaya gidiyorum" dedim. "Rocher'a mı gidiyorsunuz?"

Bryant'a dünkü olayı anlatmamıştım, er geç öğreneceğini bilsem de ne kadar geç öğrenirse o kadar iyiydi. Tepesi atarsa -ki benim bildiğim Bryant'ın tepesi böyle bir durumda mutlaka atardı- onu durduramazdım, kontrol edilemeyen anları vardı.

"Evet, oradaki düzenlemelere başlayacağız, haydi gel birlikte çıkalım" dedi.

Böylece üçümüz birlikte aşağı indik,

"Ha! Neredeyse unutuyordum" dedi Bryant,

"Andrew aradı. Muhteşem haber; çocukları almışlar. En kısa zamanda dönüyorlarmış"

"Gözlerim sevinçle açıldı,
"Ciddi misin?" dedim aniden. "Oh be, bu kadar rahatlayacağımı bilmiyordum"

"Ben de" dedi Richard karşılık olarak.

İçime bir ferahlık geldi, içten içe sürekli endişe hâli içinde olduğumu anladım o zaman. Onu kanlar içinde görmek hepimizin bilinçaltına işlenmişti ve korku saklandığı yerden çıkmayı her zaman başarıyordu.

Bryant bürodan çıkana kadar konuşmalarından bahsetti, sonra arabaya gitmeden önce beni durdurdu.

"Diğerleri ortada yokken Antonio ile yalnız kalma lütfen, o dengesize hiç güvenmiyorum. Sana zarar verebilir, kendine dikkat et. Aslında al birini vur ötekine, diğerleri çok mu normal sanki?"
Endişeli bir nefes verdi,

"O haydutların içinden bir an önce çıkman için neler vermezdim!"

Söyledikleri ciddî şeylerdi belki ama onun bu hâline yüksek sesle güldüm. Bana ters bir şekilde baktı.

"Sanki çocuk gönderiyorsun" dedim. "Şu haline bak..."

Richard gülümseyerek hareketlendi,
"Ben arabadayım, konuşmanız bitince görüşürüz"

"Neler yaşadık Maite..." dedi Bryant, ona eliyle selam verdikten sonra. Gülmüyordu. Gözüm kendiliğinden kolundan eline uzanan çizgilere, o korkunç geceden kalan açık renk izlere gitti. Sonra ağaca bağlanmış adamın yüzü gözlerimin önüne geldi, tıkanmış nefesimi hatırladım. Kaçınılmaz olarak gerildim.
Bryant'ın gözleri iki keskin ok gibi delici bakıyordu, öyle ki içimi kesiyorlarmış gibi hissettim.

"Maite, birtanem. Lütfen elinden geldiği kadar dikkatli ol"

Ellerini yüzümün iki yanına koydu, sadece gözlerinin rengini görebiliyordum. Yine her yanı sarmışlardı. Söylediğinden hiçbir şüphe duymadığını gösterir kesinlikte devam etti,

"Unutma, ondan güçlüsün sen"


................................


Ruh hâlimi Bryant tamamen değiştirmiş, ciddî ve karamsar bir hâle getirmişti ama dakikalar sonra bunu bilerek yaptığını fark ettim. Her an tetikte olmamı istiyordu.

Arabadan indim ve yuvaya yürüdüm acele etmeden. Kapıda birkaç saniye durup bekledim.

Unutma, ondan güçlüsün sen.

Bir nefes verip kapıya uzandığım sırada kendiliğinden açıldı.
Antonio'nun sert yüzü karşımdaydı.

Ona genişçe gülümsedim ama yüzünde alışılmışın dışında, tuhaf bir şeyler vardı. Bakışları çok... Zalimceydi. Üzerine siyah bir tişört giymişti ve saçları da çok özenli taranmış durmuyordu.

"Selâm" dedim, ifadesinin yumuşamasını bekledim ama öyle bir şey olmadı. Sadece duygusuzca gülümsedi ve ben daha da endişelenmeye başladım. Hafifçe kapıdan çekilince yüzünden gözlerimi ayırmadan içeri girdim, o da benden ayırmıyordu.

"Merhaba Maite" dedi sonunda.

Bu cümlenin kafama balta gibi inmesi birkaç saniyeyi buldu.

Merhaba Maite.

İçimi kemiren bir endişeyle ona dönerken tüm istediğim yanlış duymuş olmaktı.

Bu benim ismimdi.
Bu, gerçek ismimdi. Antonio'ya hiç söylememiştim ve onun dudaklarından hiç duymamıştım.

Gözleri çakmak alevi gibi yanıyordu, kapıyı kapattı gözlerini hâlâ benden ayırmadan.
Giderek tırmanan panik duygusu, burada ikimizden başka kimse olmadığını anladığımda daha da hızlandı.
İsmimi öğrenmişti! Bunu nereden bilebilirdi? Ya gerçekte kim olduğumu da öğrenmiş miydi?

Yutkundum, tüm vücudum alarma geçmiş ve vücut ısım beni boğacak bir dereceye çıkmıştı. Kalp atışlarım, her yerimde birer kalp atıyor gibi yankı uyandırıyordu. Tıpkı onun gibi, gözlerim onunkilere kilitlenmişti ve ayırmak istemeyi bile düşünemiyordum. Geçen zaman boyunca defalarca okuduğum gözleri her seferinde farklı oluyordu. Bu delilik parıltısı taşıyan bakışlarıyla daha önce hiç karşılaşmamıştım.

"Maite?" dedim, en ufak bir inkâr olanağım varsa onu kullanmalıydım. "İsmimi eski kız arkadaşlarınla karıştırma"

İki buçuk aydır santim santim kurduğum dünyanın bir anda çökmesini izleyemezdim.
Korkutucu bir kahkaha attı,

"Benim tatlı nişanlım. Onlar çoktan silinip gitti ancak sanıyorum seninle etraflıca tanışamamışız" üzerime yürümeye başladı, çaresiz geriye doğru gittim. Kurduğum her şeyin büyük bir gürültüyle başıma çöktüğü o anda hiçbir şey hissetmiyordum. Sadece saf panik ve bir çıkar yol bulma çabası...

"Kendinde değilsin" dedim, "Hiç iyi görünmüyor ve saçmalıyorsun"

İki elimle onu ittim ama bileklerimi kavradı hemen.

"Ambra! Artık sana inanacağımı mı sanıyorsun? Seni sahtekâr düzenbaz..."
Yüz çizgileri derinleşti, sahte gülümsemesi tamamen kayboldu.

"Ambra'ymış! Yalancı. Tek ayak üstünde binbir yalan söylüyorsun" artık bağırıyordu. Her şeyi öğrenmiş olduğuna dair kanaatim, ne kadar inkâr etmek istesem de yavaş yavaş güçleniyordu.

"Nasıl? Son görevinini tamamlayabilecek misin özel ajan?"

Kanım çekildi.
Tek bir saniyem vardı. Bacağımı olabilecek en serî hareketle kaldırıp çenesine sıkı bir tekme geçirdim. Durumun lehimde olduğunu sanıyordum ama ayağımı havada kaptı, sertçe çevirerek beni tek hamlede yere serdi ve yüzü acıyla buruşarak çenesini tuttu, burnundan soluyarak ateş saçan gözleriyle bana baktı, çenesini oynattı.

Avuçlarım zeminde patlamıştı, yüzümde çarpmanın zonklaması atıyordu. Hemen doğruldum ama tetikte bekliyordu, karnına dirsek atacağım sırada iki koluyla beni yakaladı, birini karnıma diğerini boynuma sımsıkı sardı. Beni bırakması için can havliyle çırpındım ama bu, vücudumu daha fazla sıkıyordu ve iç organlarımın ezildiğini hissediyordum.

Ekibine sızdığımı öğrenmişti. Görevimi ve kim bilir daha neleri biliyordu, daha fazla kandıramayacaktım onu. Korkuyordum, beni yaşatmasına imkân yoktu. Birilerine haber veremezsem Antonio'nun kolları arasında ölecektim.

"Bırak beni!" diye bağırdım neredeyse vahşî bir şekilde. Gözlerim ardına kadar açılmış, duvarda asılı resme kilitlenmişti, resmin her noktası hafızama kazınıyordu. Bir şeyleri farklı yapmış olmak, bu anı geri alabilmek için yanıp tutuşuyordum.

"Çekeceksin!" dedi. "Her bir yalanın hesabını göreceğim"

Ürperdim, Bryant'ın ipek gibi sesi kulaklarımda gezindi;

Unutma, ondan güçlüsün sen...

Kendimi iyice küçülterek büzüldüm ve kafamı alttan hızla onunkine çarpmaya hazırlandım ancak tam o anda ağır bir cisim kafama indi. Hemen ardından gözlerim karardı, tutunacak hiçbir şey bulamadım.

*

Yeni bölümde görüşmek üzere, multimedya antonio ve maite.

KUM *[Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin