KKD | RENKLERİN SAVAŞI

4.9K 1.3K 255
                                    

Zaman durdu. Zaten aksa da bana bir faydası yoktu, o ayrı. İnsanlar durdu. Rüzgar esmeyi bıraktı ve herkes sustu. Sağım solum karardı, sadece onun ışıkları aydınlattı etrafımı. Bu bir rüya mıydı peki? Zihnimde hayali belirirken bile derin bir utanç duyduğum o masum çocuk bana doğru mu koşuyordu? Peki yüzündeki tebessüm? Dakikalar önce hiçbir mimiği oynamayan çocuk şimdi nasıl böyle genişçe tebessüm edebilirdi? Hem de bana, annesinin katiline...

Belki de hayatımda hiçbir zaman böylesine heyecanlanmamıştım. Hiçbir aşk, hiçbir şefkat beni böylesine heyecanlı, böylesine mutlu bir hale getirmemiştir ama o başardı. Bana doğru koşarak, bana bakıp gülümseyerek önceden tatmadığım hangi duygu varsa tattırdı bana.

Engel olamadım kendime. Dizlerimi kırıp kollarımı iki yana hafifçe açıp onu kucaklamayı beklemeye başladım çünkü her şeye rağmen onu çok özlemiştim. Alaz'ı, o minik bedenine sarılmayı, yanaklarımı öpmesini çok özlemiştim.

Sonunda minik adımları yanımda durabildi. Koştuğu için nefes nefese kalırken hiç düşünmeden kısa kollarını boynuma sıkıca sardı ve o an ağlamaya başladı. Tıpkı benim gibi... Ona sıkıca sarıldım, başımı boynuna gömüp o eşsiz kokusunu ciğerlerime çektim. Senelerdir sigara dumanına maruz kalmış ciğerlerim böylesi bir cennet kokusunu başlarındaki şapkaları saygıyla indirirerek karşıladılar.

"Dila!" dedi hıçkırıkları arasında. Kaçıp gitmemden korktuğundan mıdır, bilmem kollarını daha sıkı sardı boynuma. Nefes alamayacak gibi hissetmiştim ama umrumda bile değildi. Aksine, seneler sonra ilk kez böyle derin ve titrek olmayan bir nefes almıştım. Bir diğer tabirle huzurlu bir soluk.

"Küçük Adam!" dedim ben de. Sesim öyle titrekti ki, sanki kelimeler hecelerine ayrılmış ve birkaç salise duraksayınca bambaşka kelimeler olmuş gibiydi. İkimizin de omuzları sarsılıyor, hıçkırıklarımız göğüslerimizi şişirdiği için birbirlerine çarpıyor ama inatla kollarımızı da ayırmıyorduk. Sanki iki sene sarılsak, yirmi sene bile sarılsak ruhlarımızın özlemi geçmeyecek gibiydi.

"Dila! Dila! Dila!" Ben onu ilk kez böyle ağlarken görüyordum. Hıçkırıkları yüzünden nefes alamıyordu resmen ama inatla adımı sayıklıyordu. Minik kolları titremesine rağmen boynumu asla bırakmıyordu ve iyice kötüleşse de başını boynumdan çıkarmıyordu. Niye bu kadar içli içli ağlıyordu ki? Her hıçkırığı kalbime bir hançer saplıyordu, her 'Dila' diyişi o hançeri daha derine itip tüm gücüyle etrafında çeviriyordu ve ruhumun canı çok yanıyordu.

"N'olur hayal olma Dila! N'olur yine hayal olma!" Öyle içten dilemişti ki bunu, hayatta istekleri olan her insan bu ses tonunu duyunca bütün hayallerinden vazgeçip sadece onun bu isteğinin gerçekleşmesini dilemişti sanki.

"Buradayım Alaz. Gerçekten, buradayım!" dedim titrek bir ses tonuyla. Ondan kalır hiçbir yanım yoktu. İkimizin de heyecandan bedeni titriyor, alamadığımız soluklara birbirimizin solukları ile can veriyorduk.

"Seni çok özledim!" dedi daha yüksek bir ses tonuyla. Sonra durmadan hıçkırıklarına devam etti. "Seni gerçekten çok özledim Dila!"

"Ben de Küçük Adam. Ben de seni öyle çok özledim ki!" Saçlarına kocaman öpücükler kondurdum. "Üç bin parçalık yapboz kadar çok özledim seni Alaz!"

"Ben seni on bin parçalık yapboz kadar özledim Dila! Benimki çok daha büyük, çözülmesi çok daha imkansız!" Hemen başımla onayladım onu. Ne derse haklıydı, kime sitem etse o kişi cehennemin en dibinde yanmalıydı şu an.

Sonunda kollarımızı hafifçe gevşetip birbirimizin yaşlarla örtülü yüzüne baktık. O minik ellerini kaldırıp yanaklarımdaki yaşları silerken ben de buruk bir tebessüm edip onun yanaklarını temizledim.

KARA KİRAZ • DİLHUN | 2 (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now