KKD | KİMLİKSİZ RUH

6.6K 1.4K 708
                                    

Birçok yaram yeniden kanadı şu yaşıma kadar. Ne kadar çok kabuk bağladı diye sevinsem o kadar çok kan aktı o yaralardan. Belki de böyle öğrendim hayatı. Belki de hayatın bana vermek istediği en değerli mesaj buydu.

Acı kahve gözlerine yerleşen parlaklık sevinçten değildi. Gözleri dolmuştu karşımdaki adamın. Miraç'ın, Miraç Karadağ'ın gözleri dolmuştu. Sırf gözlerime baktığı için, okyanusumun kıyısındaki toprakları anımsatan gözlerine yaşlar birikmişti.

"Dila." diye fısıldadı tekrardan.

Ellerimin, ayaklarımın hakimiyetini kaybettiğim şu dakikaların içerisinde saniyeler sonra bana doğru adım atınca bütün düğümlerim çözüldü. Onu görmeye, sesini duymaya hele ki o ses tonunda kendi adımı duymaya hiç gücüm yoktu. Onca acı, ruhumu esareti altına alırken acıdan zevk alan ben, korktum. Acılarım arasında boğulmaktan korktum çünkü gözlerime böyle güzel baktığı zamanları geride bırakalı çok olmuştu.

Ne ben ne de o eskisi gibi masumduk.

Yüzümün neredeyse hepsini kapatan maskenin ardındaki yüzümü nasıl tanıdığını anlamasam da artık bunları sorgulamak için çok geçti. Geriye doğru yavaş birkaç adım attıktan sonra bir kez sendeledim ama hemen toparlanıp koşar adım etrafımı çevreleyen kalabalığın arasından kaçmaya başladım.

Edwin'in arkamdan bağırdığını ve bana doğru koştuğunu duydum. Hemen ardından da onun sesini. "Bekle Dila!" diye bağırıyordu.

Rüzgardan savrulan saçlarım yüzümü örterken arkama dönüp bana doğru koşan ikiliye baktım. Miraç geriden gelse de Edwin'i geçmek üzereydi ve bana gitgide daha çok yaklaşıyordu. Yüzümdeki maske nefes almamı zorlaştırmaya başladığı için yüzümden bir hışımla çıkartıp kaldırıma fırlattım.

Sokağın başına gelmişken herhangi bir arabanın gelip gelmediğini kontrol etmeden yola atladığım anda bir arabanın asfaltı delercesine ani bir fren yaptığını duydum. Ellerim başımın hizasına kalkarken saçlarım yüzümü örttü.

Bağırışlar, sokağı esir alırken şoför olduğunu düşündüğüm adamın sesi kulaklarıma daha baskın geliyordu ama donup kalmıştım. Sadece ayaklarıma bakıyordum. Nasıl adım atılacağını, ellerimi nasıl indireceğimi bilmediğim bir anın içinde hapsolmuş gibiydim.

"Daha dikkatli karşıdan karşıya geçmeniz gerekiyor!"

"Tamam beyefendi, kusura bakmayın lütfen!"

"Gözlerini kaldır, buradayım."

"Neyse ki arabamın frenlerine yeni bakım yaptırmıştım. Yoksa soluğu hastanede almıştık."

"Tekrardan kusura bakmayın." Sanırım Edwin'di.

"Geçti." Hiçbir şey geçmedi, aksine yeni başlıyor. "Bak bir şey olmadı." Sesini duyuyorsam çok büyük şeyler oluyor Miraç.

Ellerini kaldırıp yüzüme dokunacağını hissettiğimde girdiğim transtan ışık hızıyla çıkıp geriye doğru adımlamaya başladım. Başımı kaldırmış, ellerimi uzun saçlarımın arasından geçirmişken onun gözlerinin içine baka baka geriye doğru adımladım. Ta ki, sırtım köşedeki kahve dükkanının duvarına çarpana kadar.

"Sakin olmalısın." diyen Miraç'ın sesini duydukça başımı inkar edercesine iki yana salladım.

"Sen Edwin'sin. Yine acımasız bir hayalsin." diye mırıldandım. Bacaklarımda derman kalmayınca usulca kayarak kaldırıma oturup başımı duvara yasladım. Gözlerim yukarıya kayıyor, başıma arsız bir sızı giriyor, kaburgalarımın kalbime baskı yaptığını hissediyordum.

KARA KİRAZ • DİLHUN | 2 (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now