•Vampir mi?•

731 65 38
                                    



KİM SEOKJİN

Suho'dan aldığım haber ile hızlıca koşmaya başlamıştım. Hyunjin'i azıcık tanıyorsam kesinlikle bu işbirliği konusuna karşı çıkacaktı. Eh, Namjoon denen adamı da birazcık araştırmış ve çok sakin biri olmadığını öğrenmiştim.

Zifiri karanlıkta önümü görebildiğim kadar düşmemeye dikkat ederek birkaç dakikada vardığım köşke hızlıca girmiştim. Heykellerin yanından geçerken buraya ilk gelişim olduğu için birazcıkta olsa tedirginlik vardı içimde.
Önüne geldiğim büyük kapıyı son hızımla açtığımda karşılaştığım manzara hiç hoşuma gitmemişti. Namjoon denen adam Hyunjin ve Jungkook'un üstüne doğru koşuyordu. Eh, bende de deli cesareti vardı ve bir akılsızlık sonucu Hyunjin'in önüne geçip resmen çığlık atmıştım.

Per favore fermanti!
-Durun lütfen!

Akıcı italyancamın verdiği güvenle gözlerimi kapattığımda üstümüze atlaması gereken kurdu bekliyordum ancak herhangi bir ağırlık ya da acı hissetmediğimden hızlıca gözlerimi açmıştım.
Namjoon insana dönüşmüş ve kıyafetlerini giyiyordu.
Şimdilik abilerime bakmayı erteleyip Namjoon'un yanına gittiğimde beni bekliyormuş gibi bana dönmüştü.

"Buna bir son vermelisiniz. Non ci sarà alcun accordo. "
(Anlaşma olmayacak.)

İtalyanca bilip bilmemesi umrumda olmadan sıraladığım kelimelere karşı kaşlarını çatmış ancak saldırmamıştı. Eminim ki bunu Hyunjin söylese şu an birbirlerine girmişlerdi. Peki bana saldırmasını engelleyen neydi?
Orda öylece cevap vermesini beklerken o sakince siyah bol tişörtünü kafasından geçirmiş ve bir çırpıda giymişti.

"İngilizce konuşamıyor musun?" Sonunda ağzından bir cümle döküldüğünde söylediğim şeyleri es geçip buna takılmasına şaşırmıştım.

"Çok iyi değilim." Evet, ingilizcem kötüydü. Suho beni İtalya'da bir hastanede ailesi içine almıştı. Hayatımın bitmesine son saniyeler kalmıştı ancak o ölmeme izin vermemişti. Annem italyan babam ise Japon'du o yüzden eskilerin şartları gereğiyle ingilizce çok öğrenmemiştim. Son birkaç senedir Amerika'da okuduğum için yeni yeni öğreniyordum.

"Şanslısın ki italyanca biliyorum." Bu sefer sert ifadesini bozup kıkırdadığında ben de gülmüştüm. Neden bilmiyorum ama güldüğünde çıkan gamzesi beni güldürmüştü.

"Il mio primo lavoro sarà imparare I'inglese quando esco di qui."
(Buradan ayrılınca ilk işim ingilizce öğrenmek olacak.)

Tekrar havaya bir kıkırtı bıraktığında bu sefer istemeden işaret parmağım gamzesine gitmiş ve hafifçe bastırmıştım. Son anda yaptığım şeyin farkına vardığımda tam elimi çekecekken elimi tutmuş ve parmağımı tekrar gamzesine bastırmıştı. O an içim titremişti. Tenimin soğukluğu ve beyazlığına karşın onun sıcak ve esmer teninin uyumuna takılmıştı gözüm. Kalbim anlamsız bir şekilde garip sesler çıkarmaya başladığında hızlıca parmağımı onun eli arasından kurtarmış ve arkama saklamıştım.

"Ah şe-şey ben birden oldu. Kusura bakma." Yani bakabilirsinde istersen. Ne diyorum ben ya!

"Sorun değil. Beni güldüren ilk kişiye kızamam."
Tanrım! Çok mu sıcak olmuştu burası...

"Seokjin hadi gidiyoruz!" Kurtarıcı abim Hyunjin arkamdan seslendiğinde koşarak yanına gitmiş ve derin bir nefes almıştım.

Blood Sun {Hyunlix}Where stories live. Discover now