•Nel Futuro•

891 71 72
                                    






Zifiri karanlığın çöktüğü gece saatlerinin günü sürüklemesine izin vermeden hızlıca evden çıktım.
Ayaklarım hızlı hızlı hareket ederken gözlerim bunun aksine her yeri yavaş ve detaylıca keşfediyor ve göz yapımın verdiği kadarıyla önüme çıkan engelleri aşarak kendimi dün bulduğum evin önünde bulmuştum.

"İki buçuk saatin var Hyunjin." Kolunu omzuma dayayıp benim baktığım yere baktığında ne ima ettiğini anlamış ve başımı sallamıştım.

"Velanie seni bekliyor. Güneş doğmadan oraya varmalıyız." Jungkook'a minnettarca bakıp önümdeki evin açık penceresine doğru yükseldim.
Camın pervazından girdiğimde morlar içinde yatan tatlı bedene baktım. Melek gibi uyuyordu.

Yatağına doğru yaklaştım. Aklını okuyamıyordum. Onda beni değiştiren, kendinden koruyan bir güç vardı.
Gözlerini açtı. Geçen gece ki gibi açtı gözlerini. Bana baktı. Gözlerimde saniyelerini sayıyordu. Çok beğeniyordu gözlerimi. Kıskanıyordu, benim gibi olmak istiyordu. Ama istememeliydi. Ben bir canavardım.

Ona yaklaştım. Göz bebeğinden kendi yansımamı takip ediyordum. Sonra gözleri dudaklarıma indi. Kirpikleri çok güzeldi. Uzun ve sık sık olan koyu kahve kirpiklerini bir periyi süsleyen iplikler gibi duruyordu.

"Öp beni. Lütfen öp beni." Pembe dudakları aralanıp dilini pembeliklerinin üstünde gezdirdiğinde isteğine karşı gelemeyeceğimi anlamıştım.

Daha çok yaklaştım. Milimetreler vardı aramızda.
Ve sonra dudaklarımızı birleştirdim. Yavaş yavaş oynatıyordum dudaklarımı pembeliklerin üstünde.

Kollarımı yanlarına koyup üstüne çıktım.

"Ağhmm!" Felix kendi aletini benimkine sürttüğünde ikimizde inlemiştik. Bir yandan da Carl'ın uyanıp uyanmadığını kontrol ediyordum.

"Hyunjin gitmemiz lazım. Düşündüğümden erken toplanmışlar." Jungkook'un arkamdan gelen sesi ile dudaklarımı altımdaki bedenden ayırdım. Gitmek istemiyordum.

Kollarımdan güç alarak kalktığımda kolumdan tutmuştu. Dolu gözleriyle bakıyordu.

"Gitme. Yanımda kal."
Tekrar eğilip dudaklarına küçük bir buse kondurdum ve elimle gözlerini kapattım.

"Bunların hepsi bir rüya Felix."

Ve işte o an koşarak çıktım odadan. Belki ilk öpücüğünü aldım belki de değil ama sonuç olarak onu öptüm ve onda bu anı sadece rüya olarak kalacak.

"Üzülme Hyunjin. İleride onu istediğin zaman öpebileceksin." Belki evet. Bana aşık olacağı kesin değildi. Ama bunu Jungkook söylüyordu.

"Kafam çok karışık Jungkook. Aro'nun bunu iyi karşılayacağını sanmıyorum."
Jungkook'un cevap vermesini beklemeden koşmaya başlamıştım. Belki koşmam iyi gelirdi, kim bilir?

Ağaçların arasından geçiyor çeşit çeşit bitkiler, hayvanlar görüyordum.
Gökyüzünün zehir siyahı renginde ki bedeninin ortasından çıkan kusursuz ay tenimi aydınlatırken Jungkook ile hızlıca gideceğimiz köşke varmıştık.
Kısa bir yolculuk olmuştu.

Önünde durduğumuz köşkün büyük kapısında gözlerim gezindi.
Zihnimin her köşesinde Felix vardı. Koşmak çokta işe yaramışa benzemiyordu.

Anlamıyordum.

Böyle olmaması gerekiyordu. Ben ruhsuz bir canavardım. Benim duygularım olmazdı. Ben üzülemezdim, mutlu olamaz, birini özleyemez ve birine aşık olamazdım. 100 yıl önce duygularım alınmıştı ki benim. Kalbimi zifiri karanlığa bürümüşlerdi. İnci dişlerimin bir bedeli olarak bıçak sivriliği kazanmışlardı. Bu dişler bir katilin dişleriydi. Doğa ananın en büyük katillerinden biri olarak kırmızının güç bulmuş haliydik biz.

Blood Sun {Hyunlix}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin