♠Bölüm 4♠

5.3K 238 22
                                    

Olumlu anlamda başımı sallayıp olabildiğince hızlı oradan uzaklaştım. Pis sapık! Derdi neydi böyle? Saray içerisinde yüzlerce asil ve bekar leydiler dolaşıyordu. Ah baba seni bir bulayım bu ruhu kokuşmuş saraydan kaçacaktım. Biraz hava almak için bahçeye çıktım. Kralla karşılaştığımız muhteşem laleleri ve leylakları koklamak istiyordum.

Eğilerek lalelerden birine uzandım ve kokusunu içime çektim. Noah'ı özlemiştim. İçindeki masumluğu. Bu özlem ve hırs beni yiyip bitirecekti. En fazla 1 ay babamı bulamazsam bu sarayı içinde yaşayan herkese dar edecektim. Kralın atla geldiği yöne doğru yğrümeye başladım. Biraz ilerde askerler gözüme çarptı. Sessi adımlarlar askerlerin arkasında kalan ahıra kendimi attım. Muhteşem Ahal atını gördüm. Kral Adamın bindiği attı. Elimi uzatıp okşamaya başladım. Huysuz gibi duruyordu.Yaklaşık 5 metre gerideki gözüme çarpan şekerlerden bir kaç tane uzattım. Bir yandanda onu seviyordum. Elim karnına gidince bir tuhaflık hissetmiştim. Biraz daha inceledim.
"Heey sen hamilesin." ona gülümsedim ve oda burnundan hafif bir ses çıkardı.
"Biri anne oluyor." dedim gülümseyerek.
Sağ tarafta gözüme eğerleri ve ok atma takımı çarptı.
Ata döndüm
"Aklımdan geçeni yapmaya ne dersin?" Dedim gülümseyerek.
Hiç bir tepki vermemişti. Bunu olumlu bir cevap olarak kabul ettim ve eğeri sırtına yerleştirip atı ahırın arka kapısından çıkardım.
Eğer biri yakalarsa öldürülmem garantiydi. İzinsiz dışarı çıkmam cabası birde kralın atını kaçırıyordum. Hafifçe kıkırdaddım.
Ormana girince hızlanmaya başladım. Rüzgar tenimi yaladıkça gülücüklerim dahada genişliyordu. Eskisi gibiydi yine. Kenarda duran yavru bir ceylan gördüm. Attan sessizce inip seri hareketlerle atı ağaca bağladım. Okları sırtıma alıp yayı sıkıca tuttum. Bir ok alıp yerleştirdikten sonra ceylanı hedef aldım. Tam vuracaktımki uzaktan bir silüet dikkatimi dağıttı ve oku çalılara attım. Ceylan hızla uzaklaştı. Gelene dikkatlice bakınca askerlerden biri olduğunu fark ettim. Beni fark etmese çok rahat kaçardım ancak görmüştü Tek bir kişiydi ve kolaydı. Bir ok daha alıp yerleştirdikten sonra gelen askerin tam kalbini nişan aldım. Dikkatimi çeken şey yayı yere fırlatmama sebep olmuştu.
Hayır olamazdı diğmi? Bu imkansızdı. Gözlerimi kısarak tekrar baktım. Bu babamdı. Beni fark edince oda en az benim kadar afallamış duruyordu.
"Burada ne işin var." dedi babam sesi sertti.
"Sen ne saçmalıyorsun baba? Ne demek burada ne işin var. Seni kurtarmaya geldim. 3 ay önce kaçırıldın, daha dün yaralıydın ve askerler zorla seni ata bindirip gö..."
Lafımı kesti
"Sen bunları nerden bilyorsun?" Sinirlenmiştim.
"Ne önemi var hayattasın ya."
Hızla koşup sarıldım. Ona kızgındım çünkü özgür olduğu halde gelmemişti. Ama özlemiştim. Kokusunu içime çektim.
"Neden asker kıyafetleriylesin baba. Bizim burada ne işimiz var? Gidelim baba nolursun. Hem Noah bizi bekliyor. Ona söz verdim. Seni bulucaktım. Ölü yada diri. Diri bulmayı beklemiyordum ama buradasın işte. Nefes alıyorsun. Çok zordu baba sensizlik. Hadi buradan gidelim evimize." dedim ve göz yaşlarımı özgür bıraktım. Babam göz yaşlarımı sildi ve alnımdan öptü.
"Gidemeyiz Artemis."
"Neden?" Artık bağırıyordum.
"Sessiz ol. Öğrenmem gereken bilgiler var. Yunanistana savaş açabilirler ama ne zaman? Bazı öğrenmem gerekenler var. Casusmuşum gibi düşün. Sen neden geldin? Nasıl cesaret ettin? Ve ormanda ne işin var?" Biraz eğilip geri baktı.
"Artemis! Atı çalan senmiydin? Bütün askerler onu arıyor. Bulunan kişi direk idam edilecek. Kralın kesin emri var."
Askerlerin sesini duymamızla etrafa bakındık fakat görünürde yoktu.
"Herşeyi bırak ağaca çık saklan ben atı bu halde bulduğumu söyleyeceğim."
Olumlu anlamda başımı sallayıp hızla yüksek bir ağacın tepesine çıkıp yaprakların arasına saklandım.
Yaklaşık 5 kişi geldiler. Babam dediği gibi yapıp bu halde bulduğunu alan kişinin büyük olsılıkla korktuğunu söyledi.
Çok oyalanmadan atı alıp oradan uzaklaştılar. Babam atı götürme bahanesiyle kendi atını bağladı e sonra alacağını söyleyip o ata binip hepsi gittiler. Babam ne öğrenmeye çalışıyordu? Daha dün yaralı değilmiydi sanki.? Kafamda milyonlarca soru sönüyordu. Hava kararmaya başlayınca ağaçtan inip üstümü sirkeledim ve ata binip hızla saraya yöneldim. Gizlice atı ahıra bırakıp sarayın arka kapısından mutfağa yöneldim. İçeri girmemle Bryanna çıldırmış gibi bağırdı.
"Nerdesin sen? Nerdesin? Ne kadar merak ettik haberin varmı? Prens Hector 3 sefer yemeğini sordu ve senden başkasının asla getirmemesini söyledi." yanıma gelip sarıldı
"Nerelerdeydin kuzumm üstün başın toz olmuş nasıl endişelendim ah bir bilsen ya." dedi.
Geri çekilip "Hemen üstünü değiştir yüzünü yıka çabuk gelip tepsiyi al götür seni bekliyor." dedi başımla onaylayıp Bryannanın odasına gittim. Bana kilo almadan önce giydiği elbiseleri vermişti. Çok değil 5 parça falandı fakat şuan kıyafetsiz olduğumu düşünürsek benim için bir nimetti. Mürdüm rengi bir elbise giyip yüzümü yıkadım ve hızla mutfağa indim. Tepsiyi aldım ve tam çıkacakken Bryannaya dönüp
"Odası nerede?" Dedim.
Düşünceli bir şekilde nefes aldı ve arkasına dönüp.
"Alecka..." diye bağırdı.
Bu isim nereden tanıdık gelmişti?
Esmer ve yeşil gözlü bir kız yanıma geldi.
"Prens Hectorun odasını göster." dedi.

Yolda giderken Alecka ya döndüm.
"Ben kralın hizmetlisi değilmiyim ona neden yemek götürüyorum?" Dedim. sesim öfkeli çıkmıştı.
Alecka omuz silkti. Bu durum onu kızdırıyormuş gibi duruyordu.
"Hey! Prensten mi hoşlanıyorsun?" Bunları kulağına fısıldayarak söylemiştim. Kıpkırmızı olmuştu. Olumsuz anlamda başısı salladı. Hafifçe gülümsedim. Tabiiki hoşlanıyordu.
Tam kapıya gelince
"Sen bırakmak istermisin? Ben pek hevesli değilim doğrusu." dedim.
Ellerini hayır anlamında telaşla salladı.
"Al al sen götür" dedim ve tepsiyi eline tutuşturup onu içeri soktum.
Telaşla bekleyemeye başladım. Bir yandan dudaklarımı kemiriyordum. Ne zaman endişeli olsam böyle yapardım. Babam aklıma geldikçe gözlerim doluyordu. İçeriden bir çığlık koptu. Hızla kendimi odaya attım. Tepsi masanın üzerinde ve zavallı kızcağızda yerde duruyorudu. Kızın yanına oturup yanağına baktım kıpkırmızı olmuştu. Kanın beynime sıçramasıyla ayağa fırlayıp prense döndüm.
"Sen... sen."
"Bir prense hakaret etmiyceksin heralde?" Sesi fazlasıyla kibirli ve tehditkardı. Fakat ben asla korkmazdım.
"Sen ne kadar terbiyesiz ve vicdansız birisin?" Diye bağırdım.
Çenemi tutup beni kendine çekti;
"Yemeğimi sen getir demiştim."
"Ne olacak sanki ben getirsem?"
"Seni görmek istiyorum."
"Sarayda fazlasıyla bekar leydiler var neden bir hizmetçi parçasını görmek istiyorsun ki? Ezik misin sen?"
Biraz fazlamı abartmıştım.
Beni belimden tutup odanın ortasındaki yatapa fırlattı.
"Alecka hemen dışarı." diye gürledi.
Kız telaşle yerden kalkıp eteklerini topladı ve kaçar gibi çıktı dışarı.
Prens Hector yanıma uzandı ve kulağıma eğildi
"Sen bana ezik mi dedin?"
Nefes alış verişim hızlanmıştı.
"Zina günah değilmi prens? Aynı zamanda yasak."
"Soruma cevap ver Anna. Yoksa ARTEMİS mi demeliyim?"

Gözlerim kocaman olmuştu benim olduğumu nerden biliyordu ki? Dalgamı geçiyordu ne diycektim? Birine söylerse idam edilirdim ve babam burada kalırdı. Eve dönse bile Noah bensiz ne yapardı?
Elleri eteğimin altına girip bacaklarımı okşamaya başlayınca gözlerimdeki yaşlara engel olamadım.

MULTIMEDIA
PRENS II.HECTOR

Av TanrıçasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin