♠ Bölüm 8 ♠

4.1K 205 14
                                    

Artemis ciddi anlamda günlerdir ortalıkta yoktu. Hector'u hiç bir şekilde konuşturamıyordu kral. Zor kullanma imkanı olsa bunu yapacaktı Kral Adam fakat o bir soyluydu ve soylu kanı savaş dışında akıtılamazdı. Bunu iyi bilen Hector şansını fazlasıyla zorluyordu.

♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠

Altın kaplamalı merdiven korkuluklarına parmağımın ucuyla dokunmaya başlamdım. Merdivenlerden birisine oturdum ve en ince ayrıntısıyle oyulmuş korkuluğa başımı koydum. Ardından bir kadın çığlığı koptu.
"Madam Anna burada ne yapıyorsunuz kalkın lütfen. Küçük bir bayan, hele ki sizin gibi prenses olacak bir bayan böyle şeyler yapmamalı."
"Beni rahat bırakın. Daha 17 yaşındayım."
"Tamam ya tatlım evlenme yaşına 3 sene kalmış."
Kolumdan tutmuş beni çekiştirmeye çalışan kadını itip kolumu geri çektim ve ayağa fırladım. Eteklerimi tuttum ve kadının üzerine yürümeye başladım
"Ben EVLENMEYECEĞİM. Bunu anlayın. Adım bakire Meryeme çıksa bile evlenmeyi düşünmüyorum. Günlerdir beni prens Hector için hazırlamanıza ve kibarlıkları öğretmeye çalışmanıza gelince."
Takılmamak için tuttuğum eteğimi kaldırdım ve bacağımdaki bağlı bıçakla Elbisenin eteğini kesip boyunu diz kapaklarıma kadar kısalttım. Bu bıçağı mutfaktan çalmıştım.
"Ben zaten bana öğretmeye çalıştığınız herşeyi biliyorum fakat uygulama kısmına gelince canım istemiyo."
Merdivenlerden aşağı indim ve ruh hastası Hectorun benim için ayarlayıp içini hizmetkarlarla doldurduğu sarayın içinde bağırabildiğim kadar bağırdım
"Bana bir daha tek laf eden olursa onu öldürürüm. Daha önce yaptım ve gözünüzün yaşına bakmam."

Hışımla odama girdim ve kapıyı sertçe kapattım. Elbisemin iplerini çözmek yerine bıçakla kestim ve üzerimden çıkarıp attım. Rahat birşeyler giyip balkona çıktım. Gökyüzünde milyonlarca yıldız vardı ve sanki her biri içimde kopan fırtınaları temsil ediyordu.

Günler önce deniz yolcuğu bittiğinde iskeleden beni bir bayan almaya geldi. Ardından bu saraya getirdi ve beni kibar biri yapamak için uğraştı. Prens için olduğunu anlayamayacak kadar salaktım sanki ben. Sarayda en az 100 hizmetli ve 200 asker vardı ve hepsini yalnızca benim için ayarlamıştı.

Sırf kadına inat bildiğim bütün kibarlıkları yok sayıp varolan tüm kuralların tersini uyguluyordum.
Prens Hectorun dönüşünü bekliyordum. Kellesini kesip intikamımı alacaktım. Yoksa kadınları sıkıstırıp nerede olduğumuzu öğrenir bir şekilde geri dönerdim. Ancak ben intikam istiyordum.

2 HAFTA SONRA

Artemis 2 haftadır tüm sarayı birbirine katmış tüm hizmetkarları bezdirmişti. Askerlerden bir kaçı durdurmaya çalışırken yaralanmış ve saraydan ayrılmışlardı. Artemisin aklında dönen kaçış planları beklediğindende hızlı ilerliyordu.

Krallıkta ise işler iyice karışmış tüm halk birbirine girmişti. Kral cesetlerle ilgi oğlundan hiç bir bilgi alamamış ve Yunanistana gitmek için Anna'nın bulunmasını bekliyordu. Rasmus ise Kraldan emir alarak saraydan ayrılmış heryerde kızını arıyordu.

Yataktan hızla doğruldum. Başımda şiddetli bir ağrı vardı. Kış gittikçe yaklaşıyordu, havalar iyice soğudu ve sürekli yağmur yağıyor. Pencereden dışarı baktığımda yine yağmur yağdığını gördüm. Bu seferki herzamankinden daha şiddetliydi. Üstüme rahat birşeyler giydim ve koşarak dışarı çıktım. Kollarımı açıp kendi etrafımda dönmeye başladım. Gün gelmişti. Bu gün gidecektim ve tabiat ana sanki bana kal der gibi bütün şiddetini üzerime boşaltıyordu. Ancak bu benim içime daha çok huzur veriyordu. Oldum olası yağmuru ve toprak kokusunu sevmişimdir. Arkadan yine o iğrenç sesi duydum
"Aman Allahim bu yagmurda disarida ne yapiyorsun böyle?"
Adını hala bilmediğim ve açıkcası sorma ihtiyacıda duymadığım kadın yine beni azarlıyordu. İşin komik yanı yaklaşmaya korkuyordu. Ona bakıp gülümsedim ve içeri girdim. Hızla kadının odasına yöneldim. O ise peşimden eteklerini tutmuş koşuşturuyordu. Odasına girince
"Ne yapıyorsun burası benim odam."
Tek isteğim bir daha bu sesi duymamaktı.
Kadının içeri girmesiyle kapıyı kapattım ve kilitledim. Üzerine yürümeye başladım.
"Kraliyet sarayı nerede?"
Telaşla ellerini iki yana salladı
"Bi-bilmiyorum."
Boğazına yapıştım ve tekrar sordum
"Kraliyet sarayı nerede?"
Yine sesini çıkarmamıştı. Yalnızca ağlıyordu
"Tekrar sormam."
"Batı. Batısında."
Dedi titrek sesiyle.
Kadını bıraktım ve kapıya yöneldim.
Tam çıkacakken
"Ne olursun benden öğrendiğini söyleme. hepimiz öleceğiz." dedi ve dizlerinin üzerine çöküp ağlamaya başladı.
Sesimi çılarmadan kapıyı kapattım ve çıktım. Hiç birisine birşey olmayacakti çünkü Hector'u ben öldürecektim.
Mutfaktan erzak alarak ahıra gittim. Askerlere gözükmeden atlardan birisine bindim. Odam yukarda olduğu için denizin nerede olduğunu görebiliyordum. Hızla atı denize sürdüm.

Attan indim ve atı bir ağaca bağladım. Beni indirdikleri kayık hala burada duruyordu.
Cebimden 2 gün önce kadının odasından aldığım pusulayı çıkarttım ve erzakları kayığa koyarak yola çıktım.

♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠

Bryanna telaşla attan inmeye çalışan Rasmusun yanına giderek onu tuttu ve inmesine yardım etti. Rasmus sendeleyerek saraya doğru ilerledi. Bryanna ise kolunun altına girmiş yürümesine yardımcı olmaya çalışıyordu.
"Bacağına ne oldu Rasmus?"
"Eşkıyalar."
Dedi dişlerinin arasından. Bryannada sinirli sevgilisine daha fazla soru sormadı. Kadın yalnızca endişeliydi. Cesetler hala gömülüyor herkez Anna'yı arıyordu. Tatlı bir kızdı ancak kralın sadece bir hizmetli için bu kadar insanı sürüklediğini anlayamıyordu. Sanırım tüm suçun oğlu Hectorda olduğu içindi. Kendini sorumlu hissediyor olabilirdi. Rasmusu odasına götürerek yatağa uzanmasına yardım etti. Bacağına bakınca iltihap kapmış olduğunu fark etti.
Hızla kralın yanına koşturmaya başladı.
Odanın kapısını çaldı ve onay aldıktan sonra içeri girdi.
"Rasmus geldi. Yaralanmış ve yarası iltihap kapmış."
Kral masadan başını kaldırarak bitkin bakışlarını Bryanna'ya dikti
"Öyleyse hekim çağır." dedi. Bryanna kapıyı kapattı ve odadan çıktı.
Adam günlerdir cesetlerin gömülme hangi köye ait oldukları tanıdıklarını bulma vasiyetlerini tamamlama ailelerine yardım işleriyle uğrasıyordu. Bu durum Yunanistanla feci halde bir savaşa sebep olaak gibiydi ve kralın tüm planları yerle bir olmuştu. Yakında bir savaş çıkacak gibiydi. Sanırım Anna'nın bulunması için gerekli zamanı artık kalmamıştı. Oğlunu sıkıştırıp son şansını kullanacaktı. Ve hala konuşmazsa ya sinirine yenik düşüp oğlunu öldürecek yada vicdanını hiçe sayıp kızı boş verecekti.

Av TanrıçasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin