Eric buna nasıl cevap vereceğini bilemedi ilk başta. Onun yaşındaki bir çocuktan bunu duymayı beklemiyordu. "Belki sizi bu yüzden yaratmıştır." dedi kaşlarını kaldırarak. "Sizin ne kadar özel olduğunuzu bildiği için, böylesine büyük bir sorumluluğu üstlenmenizi istemiştir."

Genç prens işittiği şeyin kafasının içinde yankılanmasına izin verdi. Gerçekten Tanrı kendisinin bu görevi, ileride kral olma görevini, layığı ile yerine getireceğine inanıyor muydu? "Demek istediğiniz Tanrı'nın beni bunun için seçtiği mi? Özellikle beni?"

Eric güldü. "Elbette majesteleri. Tanrı yeryüzünde düzenin ve barışın sağlanması için birilerini görevlendirmeli, öyle değil mi? Güçlü birilerini üstelik."

"Zaten bunun için Papa'yı görevlendirmedi mi?"

O sırada ikisinin sakin ve sessiz konuşmasını bir gölge böldü. "Prens hazretleri?" diyerek ağaçların arasından çıktı ve kızgın bakan sert gözlerini Prens Edward ile yanında oturan Fransız arasında gezdirdi.

Eric yavaşça ayağa kalkmış ve gelen kişiye eğilerek selam vermişti. Edward ise oturduğu yerde duruyor ve konuşmasının bölünmesinden memnun olmadığını göstermek istese de, konuşmaması gereken biri ile konuşurken yakalandığı için kötü hissediyordu.

"Burada olmamanız gerekiyor." dedi Norfolk Dükü, yan gözle Fransız Faresine bakarken. "Babanız majesteleri Kral Richard, sizin ilahiyat dersinize katılmadığınızı söyledi." derken de bozuntuya vermeden prense döndü yüzünü. "Sorumluluklarınızı aksatmamalısınız."

"Elbette." diyerek kalktı oturduğu yerden Edward, her ne kadar kalkmak istemese de. Arkasını dönüp gitmeden önce ise Eric Brunella'ya dönerek fısıldadı. "Umarım bu sohbetimizi devam ettirebiliriz." dedi, olması gerekenden daha olgun bir edayla.

Eric belini öne bükerek selam verdi ve "Majesteleri." diyerek suskunlaştı. Genç prens, yanında Norfolk Dükü ile oradan uzaklaşana kadar da doğrulmadı olduğu yerden. Bilmiyordu ki o günün ilerleyen saatlerinde Norfolk Dükü kendisini ziyaret edecek ve küçük bir çocuğun aklını saçma konuşmalarla bulandırmamasını ve gerekmedikçe prensin yanına yaklaşmamasını söyleyecekti. Böylece Prens Edward ve Eric Brunella arasındaki bu sohbet, asla sonlanmadı.

Edward bu sohbeti, veliaht prens olarak gün içerisindeki koşuşturmacaları, dersleri ve görevleri arasında unutup gitmişti. Taa ki şu güne kadar.

Şimdi ise, o sohbetten yıllar yıllar sonra, yatak odasında dönüp duruyor ve masasının üstünde duran kitaba kaçamak bakışlar atarken acaba o konuşma devam etseydi ne olurdu sorusunu sormadan edemiyordu. Eğer bakış açısı ve düşünce yapısı o yaşta daha farklı olsaydı, şu an bu durumda olur muydu? Acaba şu an, Katolik bir krallıkla arasında büyük bir dostluk yaratacak evliliğin gerçekleşmesini sağlamak için gelmiş kişi ile, İspanya Kraliyet Elçisi ile, kahvaltı yapmak için hazırlanıyor olur muydu? Yoksa hayatı daha farklı bir yol mu izlerdi? Veya hayatı yine aynı olur, sadece kişiliği mi farklılaşırdı, emin olamadı maalesef. Sonuçta kendi olmasını engelleyen koca bir ağırlık vardı başının üstünde. Bu ağırlığın adı ise kısaca taç diye biliniyordu.

"Majesteleri bugün safir mavisi mi yoksa somon rengi bir kaban mı giymeyi tercih ederler?" diye sordu, giyinme odasından çıkan görevli. Ve bunu yaparak kralın başının üstündeki düşünce bulutlarını da savmış oldu.

Edward derhal masasının üstündeki kitabın kapağını yanında duran kağıtlarla örtmüş ve masanın önüne geçerek görünmesini imkansız hale getirmişti. "Mavi." dedi, yüzünü görevliye dönmeden. "Mavi olsun lütfen."

"Elbette majesteleri." dedikten sonra görevli geri giyinme odasına geçti.

Adamın çıkması ile Edward da kitabı çabucak kapmış ve gizli herhangi bir yere sıkıştırmıştı. Kalbi o an öyle hızlı atmıştı ki, duracağını bile düşünmüştü. Bu korku giderek daha da dayanılmaz olmaya başlıyordu. Kitabı birinin bulması, görmesi veya en azından hakkında duyması riski kralı deli gibi korkutuyor ve daima tetikte olmasına neden oluyordu. Yapmaktan hoşlanmadığı şeylerdi bunlar. Bir kral olarak gizli kapaklı iş yapmak saçma bir meseleydi. Her ne kadar saçma olsa da, yapması gereken buydu yine de; dikkatli davranmalı ve olabildiğince tedbir almalıydı. Yoksa hayatı, keskin kayaların altında yattığı ince bir uçurumdan yuvarlanıp gidebilirdi.

Tacın BedeliWhere stories live. Discover now