kırk beş - sezon finali

En başından başla
                                    

Çocuğun yüzündeki gülümseme büyüdü ve elindeki basket topunu bir kez sektirip potaya attı. Top potanın kenarına çarpıp düşmüştü. Çocuk topu almaya giderken oldukça rahattı, basket atamamış olmak onun için önemli değildi. Zaten onun ilgi alanı futboldu. Şu an sadece vakit öldürmek için basket topuyla uğraşıyordu. "Ben senin gibi çömez değilim," dedi arkasında kalan Ilgaz'a. "Okulun her yerini ezbere bildiğim gibi tekrar okuyacağım sınıfı da biliyorum. Buradan çıkıp sınıfıma gitmem 1 dakikamı almaz."

Demek ondan bir yaş büyüktü...

Ilgaz bu konu hakkında yorum yapmadı ve basket oynamak istediğine karar verdi. Üzerindekilerle zor olacaktı ama olsun, sahaya şimdiden alışmak istiyordu. Bunun için çocuğun huyuna gitmeye karar vererek, "Ben Ilgaz," dedi. Ne elini uzatmış de ondan bir tepki vermesini beklemişti. "Ve sende...?"

Çocuk yerden aldığı topu ona atarken cümlesini tamamladı. "Çağlar."

Ilgaz iyi refleksleri sayesinde topu göğüs hizasında tutup sektirmeye başladı. "Tekniğin yanlış, Çağlar. Üçlü atacağın mesafeye geçip topu yavaş bırakıyorsun. Bu yüzden de top fileyle buluşmuyor." Birkaç estetik adımla potanın altına doğru ilerledi. Sonra ise her zaman yaptığı yakın atışlarından birini yaparak topu havalandırdı. "Ya üçlü basket yapacak kadar sert vurmalı ya da yavaş vuracak kadar potaya yakın oynamalısın."

Ve Ilgaz'ın attığı top basket oldu.

Çağlar onun kendinden emin tavrına güldü. "Vay çömezden basket dersleri ha? Hoşuma gittin. Hadi kapışalım."

Hoşuma gittin.

Ilgaz vücudundaki anlamsız telaşla ona baktı. "Şimdi mi?"

"Evet, sakıncası mı var?"

"Yok..." demekle yetindi. Sonrasında teke tek kapışmaya başladılar. Ilgaz diğer konularda olmasa da basketbol konusunda kendinden emindi. Karşısındaki Çağlar'ın atışını gördükten sonra kazanacağına şüphesi yoktu. Yine de zevk alarak oynamaya çalıştı. Çağlar her ne kadar başta gıcık görünse de eğlenceli bir çocuktu. Düşe kalka gülerek oynamışlardı beraber. Ve oyunun sonunda da şaşırtmayan o sonuç gelmişti.

Ilgaz açık ara farkla yenmişti Çağlar'ı.

Çağlar bu yüzden kendini savunmaya geçti. Okulun futbol takımında olduğundan bahsetti. Onun en iyi olduğu alan orasıydı. Ilgaz buna sadece gülmüştü.

Yerde oturup dinlendikleri kısa vaktin ardından Çağlar ayaklandı. Onunla birlikte Ilgaz da kalkmıştı. Sanırım gitme vakitleri gelmişti. Sahi kaç saattir oradaydılar?

"İyi kapışmaydı," dedi Çağlar elini uzatarak. Ilgaz elini sıkmak için tutmuştu ama o an Çağlar hiç beklemediği bir şey yaptı ve tuttuğu elinden ona kendisine doğru çekti. Göğüsleri birbirine çarparken Çağlar o sabahtan beri yüzünden silinmeyen gülümsemesiyle Ilgaz'ın sırtına vurdu. Birkaç saniye öyle kaldılar, Ilgaz kolunu kaldırıp tepki dahi verememişti. Çağlar bunun farkında olmayarak ya da önemsemeyerek geri çekildi. "Görüşürüz, çömez."

"Gö...Görüşürüz."

Çağlar'ın salonu terk ettiği, üzerinden dakikaların geçtiği süre boyunca Ilgaz yerinden milim dahi kıpırdamadı. Kıpırdayamadı. Çünkü göğsünün sol tarafında hiç hissetmediği bir şeyi hissediyordu. Hızlanan kalp atışlarını... Artık anlamıştı. Uzun zamandır işkillendiği kendindeki o durumu anlamıştı.

O, çoğu hemcinsinin hissettiği şekilde hissetmiyordu.

Anladığı şeyden sonra kendini kötü hissetti. Öyle kötü hissetti ki uzunca bir süre arkadaşlarının gözlerinin içine bakamadı, onlarla oturup rahatça konuşamadı. Yemek yiyemedi, uyuyamadı. Hatta giyinirken bile zorlandı. Sebebi olmayan bir utanç her yerini kaplarken saklanmak istedi. Sürekli özenli giyindi, sürekli örttü bir şeylerin üstünü. O anlarda hayata küstü sanki. Hiçbir şeyden zevk alamaz oldu. Kapadı kendini herkese ve her şeye. Sanki dünyanın tüm günahı sırtına binmiş gibiydi. Neden? dedi. Neden böyle hissediyorum?

GÖSTERMELİK SEVGİLİ | Texting ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin