Berfu gözlerini kısarak bana baktı. "Neden herkes amansız bir virüs hastalığına yakalanmışım gibi davranıyor?"

"Öyle olsaydın emin ol odanın yakınından bile geçmezdim."

"Hah," dedi elini saçını savurmak için kaldırmıştı ama yattığını hatırlayarak bundan vazgeçti. "Geçen çok olurdu canım, sana gerek kalmazdı."

Göz devirdim. "Sana da iyilik yaramıyor he." Koluna bağlı olan serumu gösterdim. "Benimle iyi geçin yoksa keserim serumunu."

Burnundan soludu. "Arıza!"

"Süs bebeği!"

"Kızlar," diye seslendi Cem oradaki varlığını hatırlatarak. İkimiz de sinirle ona döndük. "Diliniz birbirinize hakaret ediyor ama elleriniz birleşik?"

Onun konuşmasıyla ikimiz de bakışlarımızı Berfu'nun sol eline düşürdük. Gerçekten de ellerimiz birbirine kenetli duruyordu. Bu ne ara olmuştu? Sözleşmişiz gibi aynı anda hızlıca ellerimizi çektik. Pekala... Bu kadar tuhaflık yeterdi. Berfu da iyi olduğuna göre gitsem iyi olacaktı.

"Iy," dedim elimi yalandan sallayarak. "Kesin virüsünü bulaştırdı bu bana. Ben elimi keselemeye gidiyorum."

Yerimden kalktığım sırada Cem tavrıma gülmüştü. Berfu ise burun kıvırarak bakıyordu bana. Elini kaldırıp tırnaklarını incelerken, "Sana ıy," dedi. "Git de elin güzelleşmiş mi diye bak. Belki benden bir güzellik bulaşmıştır."

"Ya tabii eminim öyle olmuştur."

Bir kez daha göz devirdim. O hala tanıdığım süs bebeğiydi. İyiydi. Gönül rahatlığıyla uyuyabilirdim bu gece.

Geldiğim gibi hızlı adımlarla kapıya ilerledim. Tam kapıyı açacağım sırada Berfu arkamdan, "Nil!" diye seslenmişti. Olduğum yerde durup omuzumun üzerinden ona baktım. Yatağında doğrulmuş tebessüm ederek bakıyordu bana. Sahici, minnettar bir gülümsemeydi. "Bugün orada olduğun için... Teşekkür ederim."

Omuz silktim. Sonrasında muzır bir ifadeyle gülümsedim. "Süs bebekleri teşekkür etmesini bilir miydi ya?"

Cevabını beklemeden odadan ayrıldım. Arkamdan homurdandığını duyabilmiştim.

Dışarıda hala bıraktığım yerde bekleyen Çağlar'a baş selamı verip koridor boyunca yürümeye devam ettim. Çok değil birkaç adım sonra lavaboların olduğu yerdeydim. Erkekler kapısının önüne gelip seslendim. "Ilgaz! Orada mısın?"

Birkaç saniye sonra kısık çıkan sesini duydum. "Nil?"

"Evet, benim," dedim kapıya iyice yanaşarak. Umarım içeride ondan başkası yoktur. "Hani kostümü çıkaramıyordun? Yardıma gelmiştim ama sen çoktan halletmişsindir değil mi?"

"Hallettim, çıkıyorum şimdi."

Soruma cevap vermemişti? Espri yapmamıştı? Sesi neşeli çıkmıyordu?

Buyur buradan yak. Bakalım buklelimin ne sorunu vardı.

Birkaç sesten sonra erkekler tuvaletinin kapısı açılmıştı. Geri çekilip görüş açıma girmesini bekledim. Çok sürmeden girdi de. Dev kostümünden kurtulmuştu. Üzerinde kot pantolonu ve siyah tişörtü vardı. Başımı kaldırıp yüzünü görüş açıma aldığımda beni şaşırtan o manzarayla karşılaştım. Ilgaz... Saçları?

Elimi ağzımın üzerine kapatmamak için kendimi zor tutarken ileriye doğru atıldım ve parmak uçlarımda yükselip başının üzerine konumlandırdım elimi. Elimi başının üzerine attığımda buradaki kıvırcık saçları karıştırmayı severdim ben ama şimdi hiçbir tutamı yoktu... "Ilgaz," dedim, derken sesimin titrediğini fark etmeden. "Saçların... Saçlarına ne yaptın?"

GÖSTERMELİK SEVGİLİ | Texting ✔Where stories live. Discover now