“Bilmiyorum. Sen aramadan önce ne yapacağımı düşünüyordum.”

     “Ödevinin başarısını kutlayabiliriz. Gerçi bu ödevin başarısı tamamıyla benim eserim. Ah! Şu an ettiğin iltifatları işitebiliyorum. Teşekkürler, teşekkürler...”

     Kendi kendine konuşan Tarık her zaman ki gibi kendini övüyordu. Allah’ım, ne olur egosunu al ve biraz zeka olarak geri ver! Çünkü o kulunun bu kafayla yaşabilmesi bir mucize.

     “Gerçekten yaşaman bir mucize.”

     “Ayla, bak şımarıyorum. Harika oluşumdan ötürü değil mi?”

     “Hayır Tarıkçığım, yetersiz zeka seviyenden ötürü.”

     “Hatırlatırım bu zeka hukuk bölümündeki en parlak isim.”

     Ben galiba bu egoyla baş edemeyecektim.

     “Allah evleneceğin kadının yardımcısı olsun. Umarım bu egonla baş edebilir. Her neyse! Artık konuşmamızı bir sonuca bağlayalım.”

     “Bence sahilden başlayalım. Buluştuktan sonra spontane devam ederiz.”

     “Tamam anlaştık. Saat bir gibi orada olurum.”

     “Tamam görüşürüz.”

     “Görüşürüz.”

     Heyecanla telefonumu kenara bırakıp dolabımın önüne geçtim. 1+1 evde oturuyordum ve bu ev bana fazlasıyla yetiyordu. Anneme kalsa bir köşk de burada alırdı. Dolabımdan her zaman yaptığım gibi rastgele bir tişört ve pantolon çıkartmıştım. Giyindikten sonra saçlarımın doğal görüntüsü hoşuma gittiğinden ufak el hareketleriyle düzeltmekten başka bir şey yapmamıştım.

     Ufak sırt çantamı da alarak hızlıca evden çıkmıştım. Anlam veremediğim bir heyecan vardı üzerimde. Galiba Tarık’ın tek gerçek arkadaşım olmasından kaynaklanıyordu bu durum. Elbette aile çevresinde ve üniversitede birçok arkadaş(!) edinmiştim. Ama çoğunluğu ailemin varlıklı insanlar olmasından ötürü yakınlaşıyorlardı. Hiçbiri benim yanımda kendi olmuyordu. Bambaşka insanlara dönüşüyorlardı. Tarık ise öyle değildi. O tamamen doğaldı. Nasılsa öyleydi ve asla yapmacık bir davranışı yoktu.

     Ben bunları düşünürken Tarık ile buluşmak için anlaştığımız yere varmıştım. Telefonumdan saate baktığımda 12.52’yi gösteriyordu. Demek ki erken gelmiştim. Zararı yoktu. Önümdeki harika deniz manzarasını izlerken zaman hızlı geçiyordu.

     Tamı tamına yarım saattir bekliyordum. Saat 13.25’ti. Ama bilin bakalım ne eksik. Tarık! Normalde kızlar geç kalır ve erkekler beklemez miydi? Gözüm etrafta Tarık’ı ararken sonunda onu bulmuştum. Rahat bir şekilde elini kolunu sallayarak bu tarafa ilerliyordu. Henüz beni fark etmemişti. Sonunda gözlerimiz kesiştiğinde Tarık bana şaşkın bir şekilde bakmıştı. Öfkeli gözlerimden korkmuş olmalı ki adımlarını yavaşlatmıştı. Korkmalıydı zaten. Birini beklemeyi sorun etmezdim. Ama eğer bu bekleme süresi yarım saati bulduysa bir sıkıntı meydana geliyordu.

     Tarık yanıma geldiğinde şaşkın bir şekilde konuşmaya başladı.

     “Sen niye erken geldin?”

     “Birde buluşacağız dedik ve saate bakarsan eğer saatin 13.30’a yaklaştığını görebilirsin.”

     “Tamam ama normalde ben kız arkadaşlarımla buluştuğumda hep geç kalırlardı. Ben de hepsinin ortalamasını hesaplayarak gecikme payıyla geldim. Hatta benim hesabıma göre senin gelmene daha on dakika vardı.”

Venüs'ün Afrazesi (Tamamlandı)Where stories live. Discover now