7. "Suç Ortağı"

Start from the beginning
                                    

Onu günlerce izlemişti. Kuruyan ellerine, zayıflayan bedenine hayıflanarak bakmıştı. Ne yiyor, ne içiyordu? Onu ziyaret ederse laf söz olacağını biliyordu ama kaygılanmadan edemiyordu. En sonunda, ışıklarını yakmadığını görünce ve o gün hiç dışarı çıkmadığını fark edince, kendini ninesinin önünde buldu.

"Bence hekimin kardeşine bir bakmalıyız." dedi kayıtsızmış gibi gömleğinde ki pamuğu temizleyerek.

"Niye?" diye sordu aksi ninesi. "Bekar erkeğin yanında işimiz ne?"

Rana sabırla nefesini üfledi. "Duyduğuma göre yemek aş yapanı yokmuş. Sen demez misin, komşundan haberdar ol diye? Hem tek gidecek değilim ya. Sen koca kadınsın, bekar erkeğin evine girince laf edemezler sana."

Ninesi, "Hoyt..." diye homurdandı. "Laf eden olursa dilini keserim."

"Kesersin elbet. Hem yazık, kimse kapısını açmıyor. Bu köylülerde hiç misafirperver değilmiş demesinler."

"Haklısın..." diyen ninesi hırslanmıştı. "Kuru kuru gitmek olmaz. Sen şu keçi etini çıkar bakim buzluktan."

Rana o kadar sabredemeyecek olsa da, sabırla ninesinin çorba pişirmesini bekledi. Bu sırada mektubundan bir söz aklına geldi ve kollarını sıvayarak onun için sütlü tatlı yapmaya girişti. Nenesi ikramdan asla kaçınmazdı.

"Sevgili mutfakta da hamarat Hanımefendi. 

En sevdiğim tatlının sütlaç olduğunu söylesem, bir gün kendi ellerinle bana yapar mısın? Senin ellerinden yiyen tüm ailen ne şanslı. Keşke kapından geçen herhangi biri olsaydım da, ikram etselerdi bana yaptığın yemeklerden. Sana bu kadar yakın olmak bile hayal bana..."

Bu sözlerin asıl sahibi olmadığını bile bile heyecanla, sevgiyle, umutla yaptı sütlacı. Bir yandan da kaygılanmadan edemiyordu. Saat neredeyse öğlene geliyorken üstünü giyindi. Bu sefer uzun, bol cepleri olan bir elbise giydi. Hasır kemerini taktı. Ayaklarına henüz hiç giymediği beyaz spor ayakkabılarından geçirdi. Onun karşısına bu sefer düzgün bir giyimle çıkmak istedi.

Yürürken telefonu çaldı ve telaşlı ses kulaklarını doldurdu. "Bir gün ihtiyacım olur diye numaranı kaydetmiştim." dedi. Rana onu ilk başta Musa sandı, ama sonra daha aceleci konuşan bu kişinin İsa olduğunu tahmin etti. Kalbi midesinde atmaya başladı. Onunla daha önce hiç bizzat konuşmamıştı. Aracıydı ama Rana'yı Yüsra  sanıyordu ve tüm bu yalanlar ellerine dolanmak üzereydi.

"B-ben..."

"Korkma." diye sözünü kesti İsa. "Kim olduğunu biliyorum."

Rana yolun ortasında öylece durunca ninesi onu azarladı, "Yürüsene kızım!." Rana yürüdü ama bunu sadece mekanik hareketlerle yapıyordu. Her an bir yere yıkılmak üzereydi.

"Senin kim olduğun benim için önemli değil ama Musa için önemli. Yanlış anlama, bu olduğun kişi yüzünden değil. Musa yalandan nefret eder. Şu hayatta birini hayatından tamamen çıkarması için yalan söylediğini görmek yeterdir onun için. Bu yolda yalnız da gitmeyeceksin üstelik. Ömrü boyunca benden nefret edecek."

"B-ben..." Rana susuz kalmış gibi yutkundu ve dolan gözlerini kırpıştırdı. "Üzgünüm." diyebildi. Dudakları büküldü. "Çok üzgünüm."

"Ben üzgün değilim." diyen İsa hırsla konuşuyordu. Arkasından bir çocuk bağırdı. Ona, "Enişte?" mi diyordu Rana anlamadı ama İsa çocuğu tersleyerek susturdu. 

"Beni iyi dinle. Ben yeniden kendini kaybetmesi için bu kadar yalana katlanmadım. Eğer onu hayata döndürmek niyetindeysen, bunu yapmaya devam etmek zorundasın. Mektupları kesmek kararına saygı duyuyorum ama o... Ölmek üzere. Şakası yok bu işin. Tamamen kendini kaybetmiş durumda. Ne yaşadığını, içeride neler olduğunu bilmiyorum ama..." Sesi çatladı. Rana çıtırtılar işitti. Yanından bir traktör geçti. Rana eşarbının üstünden kulağını tıkayarak onu duymaya çalıştı. Endişeden kusmak üzereydi. Musa çok mu kötü durumdaydı? Bencilliği yüzünden durum daha fena bir hal mi almıştı?

Kalp İkizi (Umut Serisi 6)Where stories live. Discover now