Dondurmak İstediğim Saniye

Start from the beginning
                                    

'O senin çocuğun değil.'" Hala kulaklarımda çınlıyordu. Annemin ağızından duyduğum son sesti bu.

"Ardında..." Burnumda ve genzimdeki yanma boğazımı düğümlemişti. "Ardından silah sesi duydum." Sesim titreyerek yok olduğunda güçlü kolların bana sarıldığını hissettim. Soluklarımın titrek sesinden başka hiçbir ses yoktu. Buna alışmam gerekiyordu ama henüz hazır değildim. Summer hataları olan kötü bir anneydi. Ama annemdi.

"Bazı insanları karşına alamazsın Jett... Summer- annem, bunu bilemeyecek kadar aptaldı. Onu aldatmış... Ve hamile kalmış."

"Sonra... Sonra..." Derin bir nefes aldım. "Sonra bir silah sesi duydum." Soğuk ifadesi sanki kurşun benim tenimi delmiş gibi canımı yakıyordu. Yanağımdan sıcak bir yaş tanesi düşerken bir anda Jett'in kolları titreyen bedenime dolandı. Bu beni sakinleştireceğine bir duygu savaşının ortasına koymuştu. Göz yaşlarım yanaklarımı yıkarken bir süre bekledim ardından başımı kaldırdım. Sesim, bulmak için öksürdüm ve devam ettim "Ardından babam annemi kucağında taşıyarak... Bir yere götürdü. Bedenini öylesine boş, öylesine cansızdı ki..." Omuzlarıma çöken hüzün beni iki büklüm yapmıştı.

"Bree'yi alıp kaçmam gerektiğini biliyordum. Yoksa sonu anneminki gibi..." Derin bir nefes alıp yanaklarımı beceriksizce kuruladım.

"Babam... Babam sosyopat mı psikopat mı deli mi bilmiyorum ama bizi bulmadan durmayacağını biliyorum. Bree'yi öldürmeden durmayacaktır... Ve bunu engellemek için karşısında duranları da."

Jett'in gözleri boşluğa bakarken olanları düşündüğünü biliyordum. Beni kendisine çekti ve saçlarıma dudaklarını dayadı. Yatıştırıcı sözler mırıldanırken ben de başımı boynuyla omzunun birleştirdiği yere gömüp kendimi güvenli sıcaklığına bıraktım. Kızmamıştı, bağırmamıştı, kaçmamıştı. Yalnızca olanları sessizce kabulleniyordu.

Neden sonra bir anda yataktan fırladığında neredeyse geriye doğru düşecektim. Kendimi toparlayıp ona döndüğümde telefonunu kulağına dayamış bir ayağını yere vurarak beni izliyordu. Bakışlarını yakaladığımda yüzü tam yumuşarken tekrar katılaşmıştı. Yanaklarının içe gömülmesinden dişlerini sıktığını anlamıştım.

"Ren. Yarın görüşmek zorundayız." Ren... İsmi duyunca bir anlığına vücudum buz kesti ama konuştuğu kişinin, babası Lorenzo Morano olduğunu hatırlayınca tekrar gevşedim.

"Evet bir mesele var. Evet Donald'ı da ara." Eli yumru haline gelmiş bedeni biraz daha kasılmıştı. Ne oluyordu?

"Lütfen." Babasını dinledikten sonra bir küfür savurdu. "Senin anlayacağın dilden konuşalım; eğer benim için Donald'ı ararsan istediğin bir şeyi yapacağım. Evet." Donald kimdi? Neden Jett bir anda bu kadar ısrar ediyordu?

"Annie babanın adı ne?"

"Ren... Ren Sword."Diye mırıldandım. Neler oluyordu?

Jett bir süre yüzüme tuhaf tuhaf baktıktan sonra kahkaha attı. "Buna inanamayacaksın bil bakalım aradığım ruh hastasının ismi ne: Ren. Ren Sword." Ne yaptığını fark ettiğim an dondum. Benim için babasını aramıştı. Bana yardım edecekti. Babamla tek başıma baş edemezdim ama Jett... Jett edebilirdi. Bu... Bu...

"Annette Sword." Ardından telefonu kapattığında hala bön bön ona bakıyordum.

"Babamı aradım." Diye açıkladı bana. Evet bu kadarını anlamıştım.

Donmuştum. Gerçekten bir kurtuluşumun olma ihtimali var mıydı?

Belki.

Ama bunu umursamayarak "Bunu benim için yapamazsın..." dedim sessizce. Babasının ne tür bir ruh hastası olduğunu artık az çok öğrenmiştim. Ona ne isterse yapacağının sözünü vermişti. Ruhunu boş bir çek sayfasına çevirmişti. Buna izin veremezdim.

KaçakWhere stories live. Discover now