yedi

29.3K 2.3K 937
                                    

Bol yorum rica ediyorum...

Hikayem 200 vote sayısına ulaştı.

Çok teşekkür ederim :')

(02.49)

"Neden?" Bacaklarımı biraz daha kendime çekip sayıkladım. "Neden ki?" Sümükle dolan burnumun akmasını ve gözyaşlarımla karışmasını umursamadan oturduğum salıncaktan kalktım.

Güçsüz bacaklarım titriyordu. Acıdan sarhoş gibi olmuştum, bedenim sağa sola yalpalıyordu. Hasta olduğumda veya çok ani duygular da sarhoş gibi olurdum. Bu da onlardan biriydi.

"İnsan sevdiğini engellemez." diye mırıldandım burukça. Defalarca yutkunmak istedim ama boğazımda ki yumru buna izin vermiyordu.

Işık kirliliğinden görünmeyen ama orada olduğunu bildiğim yıldızlara baktım. "Salağım." söylenecek başka söz kalmamıştı. Birisine hiçbir neden olmadan güvenmiştim.

Hak etmiyorsun...

Babamın sesi kulaklarıma dolduğunda acıyla inleyip yere düştüm. "Yeter artık. Yeter." En sonunda yol ortasında yatıp, kollarımı ve bacaklarımı açtım. Belki bir yıldıza benzersem beni aralarına alırlardı.

Bulutlanmaya başlayan gökyüzü kısa sürede yağmur damlaları ve şimşeklere ev sahipliği yapmaya başladı. Ne olduğunu anlamadan sırılsıklam olmuştum.

Kalbimdeki acıya bir türlü anlam veremiyordum. Bilinmeyenden hoşlanıyor muydum?

Aniden ayağa kalkıp kafamı sağa sola sallamaya başladım. "Saçmalık." yerde oturup, durdum. Sadece öylece durdum. Yanımdan bir adam geçti. "Abi gecenin üçünde ben nereden bulayım fıstıklı baklava." diye bağırıyordu. İnsanların güzel dertleri vardı. Aşerme telaşı, işe yetişme telaşı, eve gitme telaşı.

"Kimse benim kadar yalnız değil." Burnumu iyice çekip yüzümü buruşturdum.

"Ayşe?" Birden önümde beliren kişiyle irkildim. Mavi gözlü, sarı çocuk bana bakıyordu. "Taha?" Evet, onunla ilk karşılıklı konuşmamamız böylelikle gerçekleşmişti sanırım. Aynı okulda olmamıza rağmen bayıldığım günden beridir yüzünü görmüyordum.

Ona cevap vermeme mi yoksa bu halde beni görmesine mi şaşırmıştı anlamıyordum. Tekrar burnumu çektim.

"Hadi seni evine bırakalım." cevap vermeyip beni kolumdan tutup kaldırmasına izin verdim. Üzerime eğilip yüzüme yaklaştığında kaşlarımı çattım.

"Alkolde kokmuyorsun ki." diye mırıldandı. Gözlerimi devirip arkama döndüm. Siyah bir araba duruyordu. Ne zaman arkamda durmuştu ne zaman inip yanıma gelmişti anlamamıştım.

Ön kapıyı açıp  sol elini uzatıp diğer eliyle reverans yaptığında hiç düşünmeden elini tuttum ve arabaya bindim. Belki yanlıştı, tehlikeliydi. Ama kimin umurundaydı?

Hem arabasına bindiğim kişi Tahaydı. Okulda prens olarak anılan, kibar ve yardımsever çocuk. Gereksiz kuruntu yapıyordum.

"Evinin yolunu tarif edebilir misin?"

"Edemem." Yorgundum ve bilincim kapanmak üzereydi. Her şeyden ben suçluymuş ve sorumluymuş gibi hissediyordum. Kaba konuştuğum için özür dilemek istedim. Annemden de babamdan da Bilinmeyenden de ve en önemlisi kendimden.

Tahaya döndüğümde duygularını açıkça belli edecek şekilde mavi gözlerini bana dikmişti. Endişe, korku, şaşkınlık ve belki de merhametle bakıyordu.

"Keşke Bilinmeyen sen olsaydın." diye mırıldandım. Ve söylediğim şeyin saçmalığıyla ikimizde ağzımız açık birbirimize bakmaya başladık. Dediğim şeye pişman olacaktım belki ama artık çok geçti.

kusursuz | textingWhere stories live. Discover now