I am not your Mother

680 77 18
                                    

Annemin elindeki kadehiyle tam karşımda sanki tahtı andıran bir koltukta bacak bacak üstüne atılmış bir şekilde -odaya girdiğim andan beri- gözlerini üzerime dikercesine oturuşu beni tüylerime kadar ürpertmişti.

Kendime gelebilmek için avuç içimi sıkı sıkıya kapatıp kendimi kasmaya başlamıştım. Doğruyu söylemek gerekirse ölesiye korkuyordum. Karşımdaki şahsa anne diyordum o gözle bakıyordum ancak şimdi bir şeylerin oturmaya başladığını tam o an hissettim. Vücuduma giren ani kendine gelme hissiyle irkilmiş ve gerçekliğin farkındalığıyla ne yapacağımı bilemez bir şekilde ayakta dikilmeye devam etmiştim.

Çünkü karşımdaki kadın benim annem değildi. O burada gözlerimi açtığımdan beri hiç annem olmamıştı. Annem ölmüştü. Bunu hatırlamamla tek yapabildiğim ona "Sen de kimsin?" diyebilmiş olmaktı.

Ben neredeydim? Tüm bu olanlar ne için gerçekleşiyordu? Anlayamadığım bu varlıklar neden beni alıkoymuştu? Ve en büyük problem de buradan nasıl çıkacağımı bilmiyor oluşumdu.

Lana yavaşça ayağa kalkarak elindeki kadehten bir yudum almış ardından yanındaki sehpaya nazikçe koyup yanıma yaklaşmıştı. Arkama geçip ellerini omuzlarımda gezdirmeye başlamasıyla panik olmuştum ancak donakaldığım bir an yaşayarak tepki verememiştim.

"Çok güzelsin çocuğum. Beni annen sanabilecek kadar da masumsun aynı zamanda. Sana annenden daha iyi davranacağımdan emin olabilirsin. Bence artık annen olmadığımı anlamışsındır. Çok garip...İnsanları çözmek benim için çok kolaydır. Nasıl ve nerede ne tepki vereceklerini çok iyi bilirim. Ama sen beni şaşırttın. Bana 'anne' dedin. Bir miktar üzülmüş olabilirim o kadar yaşlı göründüğümü zannetmiyordum oysa."
Küçük bir kıkırdama ele geçirmişçesine omzumdaki elleri sıkılaşmış bu sefer tırnaklarını derime sapladığını hissetmiştim.
"Sen küçüğüm benim için değerli bir hazinesin çıkış kapım ve geleceğim olacaksın. Sana istediğini vermeye hazırım ancak sen de bana istediğimi vereceksin. Bunu bir teklif olarak algılama lütfen sadece söylüyorum artık her şekilde bana aitsin. Buna alışman çok zor olmayacaktır. Otelim sana bu konuda seve seve yardımcı olacaktır bu yüzden küçüğüm sakın kaçmaya çalışma belli başlı kurallarımızın dışına çıkmadığın sürece sana cenneti ve ölümsüzlüğü vaat edebilirim. Ancak sonsuz bir kapana kısılmışlığın içinde olacağını bilmen gerek. Seni kabul edeceğim gün geldiğinde artık burası 'evin' olacak."

Daha fazla konuşmaya ihtiyaç duymadan derimdeki tırnaklarını ağır bir şekilde çekmiş ardından koltuğuna oturup kadehini eline almıştı. Bu sefer göz teması kurmadan "Şimdi çıkabilirsin. Ha bu arada Jeongguk ile tanışmışsın Donovon'ın işi çıkmıştı Donovon favorimdir ancak Jeongguk'un yeri ben de ayrıdır. Eğer seninle konuşuyorsa seni gözüne kestirmesine izin ver. Sana öğretsin."

Tek yapabildiğim orada bir saniye bile durmak istemediğim için kendimi dışarı atabilmemdi. Bacaklarım tir tir titriyor derin nefes alışlarım bile yetmiyordu. Kalbim ağrıyor ne yapacağımı bilemez halde iki büklüm duruyordum. Artık düşündüklerimin beni bir yalana inandırmış olması kendime olan inancımı kaybetmeme sebep oluyor kendimi tanıyamaz hale geliyordum. Ellerim başımda saçlarımı çekiştiriyor soluk alışverişlerim sinirden düzensizleşiyor ama bu yaptıklarımın hiçbir faydası yokmuşçasına hala öylece olduğum yerde dikiliyordum. Kriz geçirmemin ya da kurtulmak için yapacağım her adım işe yaramayacaktı. Bulunduğum durumu anlamıyordum ancak kabul etmeye başlıyordum. Kabul edemezdim! Bu varlıkları bu oteli annemin öldüğünü şu birkaç gündür yaşadığım hiçbir şeyi kabul etmem olanaksızdı. Ben böyle birisi değildim. Aslında kim olduğumu bile bilmediğimi fark etmiştim. Deliriyordum ancak hala ne olduğunu kavrayamıyor bulacağım her çıkış kapısına ihtiyaç duyuyordum. Düşüncelerim duyduğum sesle bir anda kesildi ve sese odağımı çevirdim. Ancak kimse yoktu. Hiç kimse.
Hala ellerim saçlarımda gezinirken parmaklarımı serbest bırakarak kollarım iki yanıma düşmüş bir şekilde kamburumu çıkartmıştım. Üzerimdeki karamsar havayla geldiğim yoldan geri döndüm. Artık duyduğum seslere bile anlam vermek için uğraşmayı bırakmıştım. Çünkü her şey o kadar hızlıydı ki...Yetişemediğim çok şey vardı bu yüzden bar sandalyesine geri oturdum.

Infinity in L.A /JikookWhere stories live. Discover now