Adam başını kaldırdı, koyu renk gözleri Jimin'in solgun yüzünü ve gözlerinin altındaki gölgeleri dikkatle inceliyordu. Heykel gibi yontulmuş hatlarıyla yakışıklı bir adamdı ama Jimin ona hiç aşık olmamıştı. Ve en iyi zamanlarındayken, onunla birlikte olmaktan sadece keyif duymuştu. Artık zerre kadar keyif kalmamıştı, sadece çok sıcak ve şiddetle yanan bir nefret vardı ve kendisi bunu zar zor zapt edebiliyordu.

Doğrularak kibarca kendini onun kollarından kurtardı ve soyunma odasına gitti. Kapıyı açıp ışıkları yaktı ve küçük odaya, yere saçılan ayakkabılara ve herhangi bir düzen olmadan birbirine karışmış olan dolu askılara uzun uzun baktı. "Bir iş bulmalıyım." Dedi titrek bir sesle, ses tonu biraz dalgın ve şaşkın geliyordu. "Ama ne giyeceğimi bilmiyorum."

Gerçek şuydu, odada iş aramak için uygun olan hiçbir şey, geride bırakırsa üzüleceği hiçbir şey yoktu. Taehyung arkasından geldi ve bu sefer kolunu onun etrafına dolayarak, onu kendi yanına iyice çekti. Başını eğdi ve ılık dudaklarını onun şakağına bastırdı. "Sanırım ateşin var." Diye mırıldandı. "Bugün evde kalmalısın, kendini daha iyi hissettiğinde ne giyeceğini düşünürsün." İzin verirmiş gibi, hafifçe gülümserken, sanki bir çocukla konuşuyordu.

"Ama benim..." Ateşi olmadığını pekala biliyordu, çünkü hasta değildi, ama bu tam anlamıyla adamdan duymak istediği şeydi.

"Hayır." Diyerek Taehyung onun sözünü kesti. "Gitmen gerekmiyor ve bir iş araman gerekmediğini sen de çok iyi biliyorsun. Dinlenmek dışında hiçbir şey yapmamalısın."

Jimin kendini geri çekti ve üzgün bir bakışla adamın yüzünü inceledi. Dudaklarını hafifçe titreterek, "Ama dün..."

"Dün ben aptallık ettim." Dedi Taehyung şiddetle. "Beni dinle bebeğim, bunu sana kaç kere söylememi istiyorsun bilmiyorum ama ben senden bıkmadım. Yemin ederim. Gitmeni istemiyorum. Burada kalmanı ve her zaman yaptığım gibi sana göz kulak olmama izin vermeni istiyorum. Bir başına yapamazsın. Güzel görünmek dışında hiçbir iş için gerekli vasıflara sahip değilsin ama bunda da son derece iyisin."

Jimin yorgun bir tavırla içini çekti ve başını adamın omzuna yasladı, onun kendi ağırlığına destek olmasına izin verdi. "Ne yapacağımı bilmiyorum." Çaresiz duruşu Taehyung'un kalkanlarını düşürmüştü.

Adam elini, hafifçe ovarak Jimin'in kalçasında yukarı aşağı gezdirdi. "İşte benim söylediğim bu, hiçbir şey yapmana gerek yok. Daha önce gittiğimiz yoldan gideceğiz. Hiçbir şeyin değişmesine gerek yok."

Her şeyin ne kadar değiştiği konusunda onun hiçbir fikri yoktu. Jimin hiçbir şey söylemedi, her şeyin bittiğini düşündüğünü belirtmedi.

Taehyung, Jimin'e sıkıca sarıldı, onu kollarında sıktı. "Bugün kendini yormamalısın, bakalım yarın daha iyi olacak mısın? Bugün sana bir hediye getirsem, ne dersin? Ne isterdin?"

"Bilmiyorum." Dedi Jimin ve yeniden iç çekti. "Sanırım bugün evde kalacağım. Alışveriş havamda değilim. Sen bugün ne yapıyorsun? Burada mı kalacaksın?" Sanki onun burada kalmasını istiyormuş gibi sesine belli belirsiz bir umut havası verdi.

"Hayır katılmam gereken bir işim var. Çocuklardan birkaçını burada bırakacağım, tamam mı? Bir şey istersen ya da bir yere gitmek istersen sadece onlara söyle." Daireyi hiç boş bırakmazdı, daima orada biri olurdu, bu da polisin ya da başka birinin içeri sızıp gizli kameralar yerleştirmesini zorlaştırırdı.

"Kim?" Hoseok olmasın, lütfen, diye içinden dua etti. Jung Hoseok, Taehyung'un en keskin okuydu, özellikle bilgisayarlar söz konusu olduğunda. Taehyung ile ilk tanıştığında, Hoseok onun en sık gelen dadısı olmuştu çünkü Taehyung, Hoseok'un şüpheli bir şey yakalamakta iyi olduğunu biliyordu.

Death Angel, jikookWhere stories live. Discover now