DÖRDÜNCÜ ŞİŞE

451 214 0
                                    


Dünyanın tüm şişelerinin 

hiç ses çıkarmadan

 açıldığı yerde

Dünyanın tüm içkilerinin tükendiği yerde ME ayakta dikiliyor. Küfürlerin kahkahalara karıştığı masaların uzağında durup sadece bakıyor ve ödünç alınmış bir nezaket yayılıyor biralara ve boş rom şişelerine. Dolu şişeleri bırakmaya gittiğinde çok durmuyor masada. Bakışlar, arkasından laf atmalar arasında yerine geçiyor. Bazen dünyanın en sert kavgaları başlıyor. Bunların nelerini gördüm, dercesine bekleyen ME, iki tarafın –bazen üç – dengesini ölçen gözlerle bir süre bakıyor, işler çığırından çıkacakken elini tezgâha vurup işaret parmağını iki dudağına götürüyor:

---Hişt!

Aslında bir kartalmış da kanatlarını, JE için bir tehlike sezdiğinde aşıp meyhaneyi ve kasabayı, hatta dünyayı gölgesinde bırakacak kadar açmaya hazır duruyor ME. Bir patrondan çok, yavrusunu korumaya ant içmiş bir anne. O kanatlar, bir fiskeyle her şey alaşağı edebilir. Jan, kanatlardan uzak duruyor.

JE, ondan yaşça büyük olsa da bu işlere yabancı olduğundan daha uzak duruyor masalardan ve barın ön kısmından. Saçları dalgalanarak omuzundan aşağı yağıyor. Kısa kesiliyor ama yağmur. İki omuzundan büzgülü yarım kolla tutturulan elbiseler giyiyor genelde. İri yeşil gözleri çokça aşağıda. Sanki bakarsa efsanelerdeki gibi olacak, ona bakmaya çalışan Jan’ı taşa çevirecek bir gücü tutamayacak gözlerinde. Arada kendisine laf atanlara bile bakmıyor dönüp. Onun yerine ME cevabı    ya da şişeyi yapıştırıyor sözün sahibinin kafasına. Aslında JE, hiçbir şeye cevap vermiyor, seslerden söz ediyorsak eğer. Jan onun bir rahibe olduğunu, gizli görevle bu masalda bulunduğunu düşünüyor. Ali Baba, kızın sessizliğinde bir kaybolmuşluk, bir yoksunluk seziyor. Ama ikisi de bir şey diyemiyorlar, çünkü en korkutucu cevaptır sessizlik, masallarda bile.

Mekânın işleyişi böyle. Kapıya yakın yeri iri cüssesi ve yüzyıllık sakalıyla Ali Baba alıyor. Masalar arasında ise Jan, bir oraya bir buraya koşuyor. Neyse ki romu şişeyle veriyorlar, bira isteyen olursa o da Jan’ın ancak ikişer ikişer götürebileceği büyüklükteki “fıçı-bardak”larla sarsak adımlar atıyor. Bazen masaların arasında onu ME zanneden eller orasına burasına dokunuyorsa da gücenmiyor, hatta müşterilerin, sırf çok rom içtiler diye kınadıkları aptal bir gülümseme yerleştiriyor yüzüne. 

Gece öyle akıp gitmiyor ne yazık ki Jan için. Nerdeyse iki aydır buradalar. ME ona şöyle bir dönüp baktıysa bu hep “bira çek” manasında aldırmaz bir bakış ya da” Yuvarlandı rom şişesi / ekşidi gönül köşesi” diye başlayan bir Ceneviz türküsünün bozuk akordu gibi bir seslenmeydi. Jan, eskiden olsa… Hayır, eskiden olsa da incinirdi bu sebepten. 

Sonra kadın “Yuvarlandı işte rom şişesi / Nerdedir gönlümün efendisi” diye bitiriyor aynı şarkıyı. Jan’a hiç bakmıyor da arada sırada Baba’ya bakacak gibi olup bakmadığını hissediyor Jan.

O gece de arka masadaki korsanların şişeleri misket gibi yuvarlamalarının üstünden çok geçmemişti ki masadan en iri olanı kalkıp yalpalayarak bara gitti. Diğerleri de alkışlarla onu cesaretlendiriyordu. ME’ye ya da JE’ye ya da ikisine de musallat olmuş bu açgözlü sarhoş deve bakarken nedense onu anladığını düşündü Jan. Bunca sarhoş korsanın olduğu yerde onlara dönüp bakmamak için kör ya da körkütük sarhoş olmak lazımdı. 

Ali Baba, kapı önüne çöpleri çıkarmak için çıkmıştı. Diğer masalar ya sıvışıyor ya da kafalarını şişeye gömüyorlardı. Jan o sırada bar ile mutfak arasındaydı ve elinde bir cadıya ait değilse de temizlik için kullandığı süpürge vardı. Korsanın yaklaştığını gören ME, ellerini kuruladığı havluyu tezgâhın üstüne koyup yaslandı.

JE ise tezgâhın uzak köşesindeydi.

Sarhoş “Bir şişe rom daha!” diye ağzının içinde geveledi. Ama Jan bunu duymamıştı. Üstelik bunu bir küfür sanıp elindeki süpürgeyle masal tarihinde görülmemiş bir hızla fırlamış, korsana doğru süpürgeyle uçarken –hâlâ bacaklarının arasındaydı- haramiden cadıya dönüşme seansı için elini çabuk tutuyordu. 

İşte Jan o an kapıda beliren Ali Baba, tezgâhın ucuna yapışıp kalmış JE ve elindeki havluyu sımsıkı kavramış ME’nin bakışları arasında bir kahramana dönüşmek üzereydi ki korsan bu masalımsı saldırıyı son anda fark edip Jan’a döndü. Dönmesiyle birlikte uzaktaki elini yumruk yapıp – Jan bunu çıngıraklı yılana benzetmişti nedense- Jan’ın sol gözünü amansız bir şekilde soktu.

Jan yere düşerken JE’nin başında diz çöktüğünü gördü gözleri kararırken.

Kırkıncı HaramiWhere stories live. Discover now