YİRMİBİRİNCİ ŞİŞE

15 0 0
                                    


Burada bir Baba varmış ha ha!

Duyunca görelim istedik ha ha!

Eksik çocuklarız sizden de eski, Biz döneriz eve

Baba'nın yoksa vakti ha ha!

Mekânı süpürme işini inatla ele geçiren Baba kapı önüne adeta çöreklenmişti. Süpürgeye dayanıp kalkıyor, deminden beri süpürdüğü yer orası değilmiş gibi aynı noktadan başlıyordu temizliğe. İki adım ileri gidiyorken birden aklına bir şey gelmişçesine geri dönüyor, kapıdan kafasını uzatıp sokağa bakıyordu. Sonra içeri doğru savuruyordu süpürgeyi ve tozları.

ME, Baba'nın altın madeni bulmuş gibi elinde bir leblebi tanesiyle geldiği sabahtan beri ona karışmamış, dengesiz hallerine göz yummuştu. Adamı cebinden çıkardığı leblebiyi parmaklarının arasında çevirirken izliyor, oyuncağıyla arasına girmiyor, bu dalgınlığın kaynağını bulmaya çalışıyordu. Bu yüzden adamın yakasına yapışmadı. Eskiden olsa kendini bu zevkten mahrum bırakamazdı ama şimdi koşullar değişmişti, kendi aklı da başka yerdeydi. Tedirgindi. Öncelikleri onu gizli kapaklı işler yapmaya itmişti. Buradaki günlerinin sayılı olduğunu anladığında mekânı bir çingeneye kiralamıştı, Baba bundan henüz haberdar değildi. Doğru zamanı bekliyordu ona söylemek için, bu arada uğraşması gereken bir şey illaki çıkıyordu. Bir yandan yol hazırlığı yaparken bir yandan da Baba'ya mukayyet olmak derdindeydi.

Dün geceki ortadan kaybolmanın hesabı sorulmalıydı evvela. Kapı önünde toz kollayan Baba'yı içeri çağırmak yerine aklındaki planı uygulamaya girişti. Arka avluda yaktığı ateşe en büyük kazanlardan birini koyup bolca su ekledi içine. Kilerde ne zamandır duran yarım çuval tarhanayı kaynayan suya boca etti. Baba'nın, bu kadar çorbayla ne yapacağını sormasına fırsat vermeden ona kazanı ön kapıya taşıttı. Ne kadar tabak varsa onları da rişteki masaya yığarken Baba "Bu yardımseverliğin zamanı mıydı?" dercesine ona bakıyordu.

"Dün sen gelmeyince..." Yaptığının hoş olmadığını anlayıp özür dilemesi için biraz duraksadı. "Sana alındığımı bilmeni isterim... Aklında panayır yerinden beri oğlunu bulmak var, biliyorum. Benden yardım isteyebilirdin."

"Bütün bunlar bir yardım mı?"

ME cevabını veremeden çorbanın kokusunu almış kediler, köpekler sokağa doluştu. Baba onları kışkışlayamaya yeltendiyse de kadın onu durdurdu. Eski tabakları kazana daldırıp birer birer önlerine bıraktı. Hayvancıklar, kargaşa çıkardıkları takdirde çorbadan olacaklarını hissetmişler gibi sakinleştiler; birbirlerine bir iki hırlayıp, pençelerini gösterip uslu uslu tabaklara yumuldular. Sonra karınları doymuş olarak kasabaya dağıldılar kuyruklarını nankörce sallayıp.

Sırada evsizler vardı. Neyse ki kasabanın bu tarafında sayıca azdılar. Ayaklarını sürüyerek teşrif ettiler çorbanın önüne, kedilerden daha çabuk karınlarını doyurup orada hiç bulunmamışçasına gözden yittiler. Sokak bomboş kalmıştı. Baba, manasız bir eylem olarak gördüğü bu işin bittiğine sevinip kapı önünü süpürmeye dönecekti ki köşeden bir çocuk pıt pıt adımlarla yaklaştı. Ali Baba, onu görür görmez donakalmıştı, kalbinin körüğüne yetişmeye çalışıyordu ağzını açıp kapayarak. Dünkü çocuktu bu. Onu gökte ararken yerde bulmuştu, bak sen kızıl tanrıların işine, nerde ararken nerde bulmuştu? Dört taraftan çıkıp gelen çocuklar izledi ilkini. Kazanın önünde toplaştılar; itişip kakışıyor, kendilerine yer açmaya uğraşıyorlardı. Sabırsızdılar; içlerinden biri "ha" dese kazan kaldıracaktılar. ME bu kez çorbayı eline tutuşturduklarını sokağa salmak yerine içeri yolladı. Meyhane, aşevine dönmüştü.

Kırkıncı HaramiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin