12. | d u y g u l a r

896 77 6
                                    

"Vurgunum sana, bir mahkum gibi."

Medya: Ezgi Akbulut
Şarkı: Mabel Matiz - Bir Hadise Var



"Söylediğim iki söze yüz çevirdin, küstün Yiğit. Şimdi seni sevdiğimi söylesem varlığını da esirgeyeceğinden korkuyorum."

"N-ne?" Bileğimi saran parmakları gevşedi ve düştü. Dudakları aralanırken kahve gözlerini çevreleyen kirpikleri, defalarca birbirine geçti. Hafif çatılan kaşları sanki kalbime saplandı. O böylesine şaşkınken yaptığımın farkına vararak nefesim boğazıma oturdu.

Yutkunarak kıyıya çarpan dalgalara baktım sessizce. O kadar imkansız bir şey söylememiştim ki oysa. Kalpsiz görünürken gerçekten de bir kalbimin olabileceği ihtimali aklına gelmemiş miydi? Şaşkınlığı nedensizce kalbimi kırdı.

"Nesine şaşırdın ki bu kadar?" dedim şaşkınlığı üzerinden atan Yiğit'e. Artık dudaklarını birbirine bastırmış rüzgara karşı dik dik bana bakıyordu. "Kalpsiz kızın kalp çarpıntısı olmak hoşuna gitmedi, değil mi?" dedim buruk bir gülüşle.

Sanki dili tutulmuş gibi hâlâ suskundu. "Sen ne yap biliyor musun Yiğit? Unut gitsin. Gerçekten bak." Kayalıkların üzerine attığım çantamı kaptım ve yürümeye başladım.

"Sen gerçekten," dediğini duydum. "Gerçekten bunca derdin arasında birde gönlünü bana mı kaptırdın!" Adeta gürleyen sesi rüzgarla birlikte kulaklarıma çarptı.

Öfkeyle döndüm ona. "Ne? Ne diyorsun sen ya. Konu sensin diye benim duygularımı sorgulama hakkına sahip değilsin, tamam mı?" diye öfkeyle bağırdım ben de. Arkamı döndüm ve hızla ağaçların arasına karıştım. Görüşümü kapatan saçlarımı sinirle iterken, rüzgara lanet ediyordum artık.

Yurda koşa koşa gittim. Hiçbir beklentim yoktu ondan yana. Ama kalbim varlığını hatırlatırcasına sol yanımda ağrı yaptı. Kalp kırgınlığım öylesine büyüktü ki...

Sorun benim sevgim değildi belki de. Sorun anası, babasının dahi sevip saymadığı bir kızın sevgi arayışına girişmesiydi. Evet, arayış denilemezdi benim halime çünkü ben sevgi nedir onu bile bilemeyecek durumdayken, cepte bulduğum üç beş kırıntıyla hezimete uğramıştım. Kendi kendime.

Ertesi gün ruh gibiydim okulda. Ne kafamı kaldırdığım, ne de biriyle konuştuğum vardı. Demir hoca ders boyu bana soru sorsa da dik dik tahtaya bakmak dışında bir harekette bulunmamıştım. Kravatım yok diye, bu nasıl forma düzeni diye, binbir azar işitmiştim üstelik. Zil çaldığında üzerimden bir yük kalkmış gibi omuzlarım düştü.

"Kantine gidelim mi Ezgi?" Gizem'in yumuşak sesiyle kirpiklerimin arasından ona baktım. Tuğçe'yle birbirlerine hareket yapıyorlardı ne yapalım diye. "Görüyorum yalnız," dedim.

İkisi de anında bana döndü. "Neyin var aşkım?" diye sormaya cesaret eden Tuğçe'yi es geçtim. "Siz gidin ben gelmeyeceğim."

Kafamı sıranın üzerine, kollarımın üzerine koydum ve duvara dönük gözlerimi kapattım. Sınıf zaten bomboştu. Sessizliğin huzurunu dinledim biraz. Sonra kapı açıldı, içeriye birileri girdi ama bakmadım. Sıramda bir hareketlilikle kızların geldiğini anladım.

adı bende ya'saklıWhere stories live. Discover now