6. | g ü l c a n

962 81 10
                                    

"Sizin ki ciğerdi de, bizimki kömür müydü?"

Medya: Yiğit Demirkan
Şarkı: Burak King - Bir Sonu Var Mı?



"Bu senin Ezgi. Bu da Gizem'in." Tuğçe, ısmarladığı çayları, kantinde oturduğumuz masaya bıraktı.

Devamsızlık olmasa bir gün bile gelmezdim. Ama okulda öyle inekler, öyle boşlar vardı ki zorunlu olmasa bile gelirlerdi.

Gözlerimi kantindeki gereksiz insanların üzerinde dolaştırdım. Dertleri; kırılan tırnak ucu ve ego pohpohlamaktan başka bir şey değildi. Hayata bu kadar gülecek ne vardı diye merak ediyordum, gülenleri gördükçe.

Gözlerim, Tarık ve Yiğit'e takıldı. Masada Kerem, sevgilisi Melis ve Yiğit'in dibinde, her zamanki gibi Gülcan vardı. Bıkkınlıkla nefes verdim.

Melis, Gülcan'a ikide bir gözleriyle Yiğit'i işaret ediyordu. Ama saf ve utangaç kızımız Gülcan, yapar mı hiç? Gözlerimi devirdim.

Kimsenin fark etmediğini mi sanıyorlardı gerçekten?
Herkes sinirimi bozuyordu.

Yanımdaki sandalye çekildi. Kim olduğuna bakmak için kafamı kaldırırken, ters bir şekilde Emre oturdu. Hay allahım sınanıyor muyum? Yanağımdan makas aldı ve sanki parmaklarının arasında kalmış gibi öptü.

"N'aber güzellik? Pas vermiyorsun hiç," dedi sinirimi bozarak. Hızlı bir nefes verirken öfke kusan gözlerimi yüzüne diktim.

"Bir uza, Emre. Hiç uğraşamayacağım." Elini dramatik bir şekilde kalbine koydu.

"Kalbimi kırıyorsun mavi boncuk." Sırıtan suratının ortasına bir tane geçiresim geldi. Kızlar kıkır kıkır gülüyorlardı.

"Sen kendini havalı filan mı zannediyorsun?" dedim elini ikide bir saçlarının arasından geçirişini kastederek. Yamuk yamuk güldü.

"Niye? Sonunda eşsiz cazibeme mi kapıldın?" Gevşek. Bıkkınca iç geçirdim. Geçen senenin ortasından beri yakama yapışıp düşmeyen gevşek Emre. Gören aşık falan sanacaktı ama alakası yok.

Omuzuna bir tane geçirdim ve sandalyeden ittirdim.
"Senin cazibene başlarım, geri zekalı. İkile şuradan!" Kıs kıs gülerek masadan kalktı ve kayboldu. Aptal çocuk!

Okuldan sonra kafeye gittim direkt. Zaten bir on dakikalık mesafedeydi. Önlüğü belimden bağladım ve pişmesi için kekleri fırına sürdüm. Yeni çıkanları cam tezgaha dizerken içerisi liseden öğrencilerle doluydu.

"Şey... Ben bir top çikolata alabilir miyim?" Tezgahın önünde, küçük, koyu sarı saçlı bir kızı duyunca onunla ilgilendim.

O kapıdan çıkarken, onu dışarda bekleyen annesi gülümseyerek elinden tuttu. Kadın dönüp başka bir kıza bir şeyler söyledi. Sanıyordum ki büyük kızıydı. Yüzünü buraya dönen kız, içeri girmek üzereyken gözlerimi devirdim.

Gülcan.

Çıtı pıtı, toz pembe elbisesi dizlerinin üstünü asla geçmezdi. Üzerine her daim geçirdiği ince hırkası ve saçlarına bağlı çocuksu bir tokası vardı.

Onu farketmemiş gibi işime döndüm. Şu an hiç de onun mıy mıy, ince sesini çekemezdim.

"Ah! Selam Ezgiciğim, nasılsın?" Kafamı yeni farketmiş gibi kaldırdım ve dişlerini gösteren gülümsemesini ayıplıyormuş gibi, yine sadece kıvrık dudak kenarlarına baktım.

Bariz bir ifadeyle somurttum. "Seni gördüm daha kötü oldum," dedim zoraki olduğu apaçık bir gülümsemeyle. Anında gülümseyişi soldu ve yüzüne üzüntü yerleşti.

Hayır, bu kadar masumiyet bu dünyaya fazlaydı. Kendini çok kasıyor muydu bunun için?

"Başka bir şey yoksa, işime döneceğim." Arkamı dönerken içeriye Melis de girdi ve birbirlerine sarıldılar. Metin abi onları bir masaya yerleştirdi. Tezgahın tam önündekine hem de.

İçime kasvet çöktü. Başka kafe mi yoktu anasını satayım?

Yıkanan bardakları, kurulayıp rafa dizerken onun o sinir bozan sesini seçebilmek, ne dediğini duymak beni çıldırtıyordu.

"Ne yapacağımı bilmiyorum ki... Çok hoşlanıyorum ondan. Elim ayağım birbirine giriyor," diyordu yüzde yüz Yiğit'ten bahsederken. Sesini daha nasıl inceltebilirdi ki bir insan?

"Bence git konuş. Ne kaybedebilirsin ki?" Melis onu cesaretlendirmeye çalışıyordu. Aptallık ediyordu. Aptallık ile cesaret arasındaki ince çizgiyi karışıtıyordular kuş beyinliler.

"Ezgi masa üç boşaldı," diyen Selin'e baktım. Masalara baktım. Üçüncü masa hemen yanlarındaydı. Yanlarından geçerken en son, "Yiğit sana boş değil," diyen Melis'i işittim.

Ardından masada henüz yarısından fazlası içilmemiş latteleri ve pastayı tepsiye dizdim. Masayı sildikten sonra onların yanından geçerken dengemi kaybettim ve kahve dolu bardakları Gülcan'ın toz pembe elbisesinin üzerine boca ettim.

Sırıttım. "Ay gerçekten kusura bakma Gülcancığım. İş kazası," dedim düz bir ifadeyle. O ise ağladı ağlayacaktı.

Metin abi anında iyi misiniz felan diye onunla ilgilendi. Ben de süpürgeyle cam kırıklarını temizlemeye başladım.

Oh olsun!

"Ezgi!" Sedef hanımın sesi durmamı sağladı. Eliyle gel işareti yaptı. Sıkıntıyla iç çektim ve peşinden gittim.

"Kızım, ne yaptığını sanıyorsun sen?" dedi kolları göğsünde bağlı. Yüzümü eğdim ve mahcubiyet yerleştirdim yüzüme.

"Sedef hanım bilerek olmadı gerçekten. Yer ıslaktı sanırım. Ayağım kaydı," dedim kirpiklerimin altından bakarak. Yalan söylerdim. Belki arkadaşım diye yalan söyleyebilirdim fakat yalanıma bile adı karışmasın istiyordum.

Pes edercesine nefes verdi. Bir daha olmasın felan dedi. Ondan sonra işime döndüm. Kovuluyordum geri zekalı yüzünden.

Melis aptal tehditkar zannettiği gözlerini üzerimde gezdirirken düz, duygudan yoksun bir bakışla ikisine baktım sonra da önlüğümü çıkarttım ve eve gitmek için hazırlandım.

Bugünlük aptal insan görme kotamı doldurmuştum.

Sedef hanım haftalığımı elime tutuşturdu. Eve girdiğime ablam koltukta uyuyakalmıştı. Onu uyandırdım ve yatağına gitmesini söyledim. Yerinde doğruldu.

"Nasıl gidiyor hayat?" Yüzünde hatrı sayılır bir gülümseme vardı. Dudak kenarım gülmek için kıvrılmayı denedi. Olmadı.

Göz pınarlarım doldu. "Gitmiyor abla." Ardından bir hıçkırığım kaçtı. Kolumdan tutarak beni çekti ve sarıldı. Saçlarımı zarifçe okşadı.

"Geçecek canımın içi, geçecek. Sen biraz daha büyü..." O beni yatıştırırken cebimdeki para zarfını ona uzattım. Yine almadı.

Göz yaşlarımı sildim ve çıktım kollarından. "Fatih abiyle nasıl gidiyor?" diye sordum. Ufak bir tebessüm etti.

"İyi her şey. Hayırlısıyla," dedi sadece. Ablam ve Fatih abi çoktan birliktelerdi. Eveleneceklerdi ama annem, ev ve diğer dertlerin eşliğinde o da olmadı.

"Git uyu sen de. Geç oldu," dediğinde ikimizde kalktık.

Uyku öylesine uyuduğum bir şeydi şimdi, sevgili günlük. O halde bile, huzurla uyuduğum son gündü, o gün.



Yıldızları doldurmayı, kendimize iyi bakmayı unutmayalım...💫♥️

01.06.2020

düzelendi.
11/12/21

adı bende ya'saklıWhere stories live. Discover now