7. | s ı k ı n t ı

918 79 10
                                    

"İki gözüm, eminim sen yoksun."

Medya: Ezgi Akbulut
Şarkı: Mor ve Ötesi - Cambaz


Konferans salonuna 10. ve 11. sınıfları topluyorlardı. Kızlarla birlikte yürürken, dün akşam kuzenleriyle birlikte eğlenen Tuğçe heyecanla her şeyi anlatıyordu.

"Ezgi!" Duyduğum Yiğit'in sesiydi. Dönüp arkama baktım. Yiğit ve Tarık yan yana durmuş, bu tarafa geliyorlardı. Kızlara döndüm ve gitmelerini işaret ettim.

"Kovulmuşsun sanırım. Öyle duyduk," dedi Tarık. Kaşlarım havalandı. Kollarımı göğsümde toplarken kibirli bir ifadeyle onları baştan aşağı süzdüm.

"Ne o? Kendini bilmezler mi öttü bu sabah size," dedim ifadeden yoksun bir suratla. Birbirlerine baktılar.

"Atarlı, ne dedik şimdi?" Tarık anlamayarak bakarken, Yiğit sanki böyle olacağını biliyormuş gibi, bıkkınca yere bakıyordu.

"Neyin var senin?" dedi nihayet. Yüzüne baktım ifadesizce. Merakla ve içtenlikle dile gelmemi bekliyordu.

"İşi gücü bırakıp kollarınızda ağlamaya mı geldi hemen?" diye sordum daha çok Yiğit'e bakarken. Biricik Gülcan'ı ağlamanın üstesinden gelememişti demek?

"Dedikodumu yapmak dışında işiniz yok anlaşılan. Çok pardon da, Size ne!" diye sesimi yükselttim biraz. Ardından da onları es geçip, konferans salonuna girdim.

Boş yer yoktu ben de akıllı, uslu oturmak istemiyordum. Kapı eşiğinde dikildim ve kollarımı bağladım.

"Sevgili on ve on birler," diye dikkatleri üstüne toplamaya çalıştı müdür yardımcısı. Sessizlik oldu.

"Neden buradayız diye soruyorsunuz. Evet, şimdi şöyle sevgili gençler. Bu eğitim ve öğretim yılını neredeyse yarıladık. Zaman su gibi geçip gidiyor. Sömestr kapıda. Ancak okulumuzun kuruluşunun 60. yılında bir bahar şenliği düzenleyeceğiz. Hazırlıklara şimdiden başlanmalı."

Birkaç kızın çağırtıları şimdiden duyuluyordu. Neyin heyecanıydı bu? Bu insanlar bu kadar mutlu olmayı nasıl beceriyordu? Sanki bundan sonra okula gelmeyin dedi adam.

"Siz, on ve on birinci sınıfları, bu şenliği düzenleme ve organize etmek için seçtik. Zira dokuzuncu sınıflarımız henüz yeni, on ikiler de malum sınava hazırlanıyor. Anlayacağız, bu işte birlikteyiz!" diye coşkuyla etrafı ayaklandırmaya çalışan müdür Erdem'e baktım.

"Kendinizi gönüllü olmak istediğiniz gruba yazdıracaksınız. Hocalarınız size detaylı bilgi verecektir. Şimdilik iyi dersler. Dağılabilirisiniz."

Sağ ol, gerçekten. Bunun için mı geldik ta sınıftan buraya? Değil hazırlık yapmak, kılımı bile kıpırdatmayacaktım.

"Az yiyin uşak tutun be," diyen Gizem'e sırıttım. Sonunda birbirimizi bulmuştuk. Tuğçe de sinirle lafa girdi.

"Bize ne sanki okul kaç yaşına giriyor! Şenlik, sanki bize şenlik. Hep reklam yapmak için yemin ediyorum. Gelsinler, devlet lisesi nasıl da kalkınıyor görsünler diye."

Sınıflara geçince yerime oturdum. Nisa gittiğinden beri yanım boştu. Çok sürmeden, istemediğim ot yine burnumda bitti. Emre gevşekçe yayıldı sırama.

"Ezgi! Aynı yere yazdırıyorum ikimizi. Şimdi hasretimden ölürsün filan. Ayrı gayrı olmayalım," dedi gevşekçe.

O sırıtırken tayfası da iğrenç iğrenç kahkaha attı. Oturduğu yere tekme attım ve banktan kayıp düşmesini sağladım. Dengesini sağlayıp ayağa dikildi düşmeden.

"Tamam lan! Ben senin için dedim. Yoksa bana ayılıp bayılan kız çok!" diye elini salladı. Bu salakla daha fazla uğraşmamak için önüme döndüğümde Tuğçe ve Gizem kıkırdıyorlardı.

İçeriye Demir hoca girdi. "Evet sınıf, nasılsınız bakalım?" diye masanın köşesine oturdu.

"Yapılan görev dağılım listelerini sağdan uzatayım, dağıtılsın. Sahne düzenleme, büfe organizasyonu, pano hazırlama ve giriş süsleme için, siz hangi yeri istiyorsanız orayı adınızı yazın bakayım."

Liste bana gelince yazmayıp devam ilettim. Kızlar sen deli misin der gib bakıyorlardı, omuz çektim. Herkes ismini yazınca hoca bir göz attı ve saydı.

"Kim yazmadı ismini?" diye herkese baktı birer birer. Kollarımı bağlayıp sıraya yaslandım. Gözleri bende durunca derin bir nefes aldı.

"Neyse, dersimize dönelim."

Dersin sonunda tam sınıftan çıkıyordum ki hoca beni yanına çağırdı.

"Madem kendin yazmıyorsun, ben seni sahne düzenlemeye yazdım. Haberin olsun." diye göz kırptı. Omuzlarımı çektim yine. Sakin görüntümün altında, sinirden çatlayacaktım şimdi.

Eve girdiğim gibi üstümü değiştirdim. Bugün çalışmıyordum. O geri zekalılar benim işten atıldığımı düşünüyordu sahiden.

Gözlerimi devirdim. Yemek ısıtmak için mutfağa ilerledim. O sıra da kapı çaldı. Karşımda bir kadın bir erkek duruyordu.

"Buyurun?" dedim ikisine de bakarak.

"Merhaba, biz sosyal hizmetlerden geliyoruz. Ezgi Akbulut için?" Kadının sesi kulaklarımda uğuldadı. Gözlerim irileşti, ağzım açıldı. Korku, kalbimin üzerine keyifle çökerken, nefesim daraldı.

"Ne-neden ki?"

"Bunu kendisiyle ve ablasıyla konuşsak daha makul olacak," dedi kadın güler yüzle. Gülecek ne vardı ki... Bir ablam kalmıştı onu da mı alacaklardı?

"Konu neydi ama? Ben ileteyim..." Birbirlerine gülümsediler. Sonra adam lafa girdi.

"Yakın zamanda anneniz vefat etmiş. Başınızda bir ebeveyn yok ve reşit değilsiniz. Ev de ortada. Siz ablanıza iletin bu durumu. Biz yarın yine geliriz. İyi günler."

Onlar giderken o kapıda daha ne kadar dikilmiştim bilmiyorum. Bir gülsem bin ağlıyordum. Artık ileri bakacak, ayakta kalacak gücümün dibini sıyırıyordum.

Kapıyı kapattım ve yere çöktüm. Yaşlar boşaldı gözlerimden. Ablamı istiyordum sadece.


Yıldıza basmayı, kendinize iyi bakmayı unutmayın...💫♥️

02.06.2020

düzelendi.
12/12/21

adı bende ya'saklıWhere stories live. Discover now