hi-8

3.5K 438 234
                                    

"Daha hızlı!"

"Hadi, hadi! Oflayıp puflamak hiçbir işe yaramaz!"

Jeongin sinirle dişlerini sıkıp daha hızlı koştu. En önde diğerlerini geçip söylenildiği kadar tur attı ve kenara geçti. Takım kaptanı sinirle derin bir nefes aldı. Jeongin'in iyi olduğunu seçmelerin olduğu gün herkes kabul etmişti ama çocuk ya çok sabırsızdı ya da çabuk sinirlenip sinirleriyle hareket ediyordu.

Kaptan, diğerlerine koşmaları için komut verip Jeongin'in yanına yürüdü. Hyunjin'den duyduğu kadarıyla problemlerini biliyordu. O yüzden ağırdan almak istiyordu ama sabır, zordu be!

Kenarda duran su şişlerinden birini alıp Jeongin'e doğru attı. Jeongin de şişeyi tutup şaşkınca kaptanına döndü. Taeyong şaşkın halini umursamayıp yanına oturdu.

"Çok sabırsızsın."

Jeongin aldığı suyu içti.

"Neden böyle koştuğumuzu biliyor musun?"

"Formda mı kalmak istiyorsunuz?"

Taeyong başını iki yana salladı.

"Jeongin biz bir takımız artık. Beraber yapmalıyız bu sahada ne yaparsak. Sen, basit bir koşuda bile sabırsız davranarak diğerlerini geride bırakıyorsun."

Jeongin gözlerini sahaya çevirdi. Hepsi aynı anda belirli bir düzende koşuyordu. Jeongin, bunun sadece basit bir ısınma olduğunu sanıyordu.

"Koşuyu ısınma için yaparız ama aynı zamanda da belirli bir düzende ilerleriz. Beraber."

Jeongin, Taeyong'a döndü. Taeyong da ayağa kalkmıştı.

"En basit bile sandığın şeyler, çok önemli olabilir."

Taeyong, Jeongin'in omuzuna vurup koşan arkadaşlarına yetişti. Jeongin, biraz bekledi ve Taeyong gibi o da koştu ve diğerlerine yetişti. En arkada diğerlerine uyarak aynı tempoda koşmaya başladı.

Taeyong yan tarafta hepsini inceleyerek koşarken Jeongin'i gördü ve gülerek önüne döndü. Zamanla herkes öğrenirdi elbet ama Jeongin'in bu kadar hızlı onlara katılacağını tahmin etmemişti.

Birkaç tur koşunun ardından ısınma hareketlerini yaptılar ve iki takıma ayrıldılar. Jeongin ve Hyunjin ayrı takımlardaydılar. Ortada buluştuklarında göz göze geldiler.

"Bu el bizim olursa bana, hyung, dersin, kabul mü?"

Jeongin gülerek başını iki yana salladı.

"Kabul. Ben kazanırsam ne yapacaksın?"

Hyunjin'in aklına bir şey gelmemişti. Ve o an büyük bir hata yaparak basite kaçmayı tercih etti.

"Ne istersen."

Jeongin güldü ve Hyunjin'i ortada bırakıp yerine ilerledi. Çok eğlenecekti.

____

Hyunjin asık suratıyla bahçede oturan çocukların yanına geçti. Onun peşinden de gülerek Jeongin gelmişti. Diğerlerinin kafası karışmış, onlara anlamsızca bakmaya başlamışlardı.

"Siz beraber vakit geçire geçire beden mi değiştirdiniz?"

Chan şaşkınca ikiliye bakarken sorduğunda herkes onun gibiydi.

"Jisung, sen de görüyorsun değil mi? Yani Jeongin gülüyor, Hyunjin somurtuyor... Ne oldu lan size?"

"Öldük biz Minho ya da aynı rüyada olabilir miyiz?"

Jeongin peş peşe gelen sorularla somurttu. Gülse dert, gülmese ayrı dertti.

"Bundan böyle gülerken görmezsiniz hyung!"

En sonunda gülmeye başladılar.

"Cidden ama niye böyle ters geldiniz?"

Jeongin, Changbin'in sorusuyla tekrar gülmüştü alayla.

"Hyung, bence benim anlatmam doğru olmaz. Kaybede-ah pardon. Yani arkadaşınız anlatsın."

Hyunjin, içten içe bu durumdan zevk alan Jeongin'e bir bakış atıp Changbin'e döndü.

"İddiaya girdik. Maçta kaybettik, iddiayı da kaybetmiş oldum."

Jisung arkadaşının kafasına vurdu. Hyunjin bunu beklemediği için şaşırmıştı.

"Aptal! Bu oyun merakların yüzünden öleceksin bir gün. Jeongin'le iddiaya mı girilir? Hele bir de basketbol maçında? Valla beyni yok bu çocuğun he!"

Son cümlesini arkadaşlarına bakarak söylemişti. Hyunjin ise sinirlenmişti.

"Şansa kazandı işte!"

"Hah! Senin şans dediğin yetenek be!"

Jeongin de sinirle ona çemkirdiğinde Hyunjin dil çıkarmıştı. Tam Jeongin de çıkaracaktı ki başını iki yana salladı.

"Aklıma ne yapacağın geldi."

Jeongin, o iğrenç, ki çok tatlıydı, olduğunu düşündüğü gülümsemeyi takınıp konuştuğunda Hyunjin unuttuğu ayrıntıyı yeni hatırlamıştı.

"Ne? Ne yaptırması?"

"Hyung beleşe iddiaya girecek değiliz ya?"

Felix başını sallayıp gülümsedi. Ondan sonra da Changbin dayanamayıp sormuştu. Hepsi, Hyunjin'den daha meraklıydı resmen.

"Ee, ne yaptıracaksın?"

Hyunjin'in ilk aklına gelen bir gün boyunca hizmet ettirmeydi, kısaca kölelik. Ama Jeongin'in sözlerinden sonra çok şaşırmıştı.

"Bana 'hyung' diyecek."

"nE?"

Jeongin omuz silkti.

"24 saat bana herkesin içinde olsun, yalnız olsun; yan yana olduğumuz her zaman içinde hyung diyeceksin."

Hyunjin sinirle ayağa kalktı. Diğerleriyse gülmemek için kendilerini zor tutuyordu.

"Sen delirdin mi?"

Jeongin dudaklarını büzdü. Resmen Hyunjin'le dalga geçiyordu.

"Ne o? Yapamayacak mısın? Sen sözlerinin arkasında duramıyor musun? Hele de bu kadar basit bir şeyde."

Bir erkeği nasıl ikna edersin? İşte böyle! Asla şaşmaz. (:

"Ne durmaması be! Yaparız, gocunacak değiliz çocuk!"

Jeongin, çocuk demesini bile kafasına takmadan oturduğu yerde geriye yaslandı. Sonuçta acısını çıkarırdı elbet.

"O zaman yarın, görüşürüz Hyunjin'ciğim."

Bu defa Jeongin, Hyunjin'in saçını dağıtıp yanlarından gitmişti. Herkes o an içinde zor tuttukları kahkahayı serbest bırakmıştı.

Hyunjin, sinirle onlara döndüğünde bile kimse durmamıştı. Komik abi, niye sussunlar yani?

"Hepinizden nefret ediyorum!"

***

yapma hyuncinciğim sjskdndldmsl

hoşuna gidecek sonunda her şey

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

hoşuna gidecek sonunda her şey .p

bir küçük hyung meselesi // -hyunin Where stories live. Discover now