hi-7

3.8K 441 132
                                    

Jeongin tam dersin ortasında uyuyacakken kapının çalınmasıyla kendine geldi. Uykusu vardı ama uyuyası yoktu.

"Yang Jeongin'i alabilir miyim hocam?"

Jeongin'in kaşları çatılmıştı gelen soruyla. Öğretmen başını sallayıp Jeongin'e onay verdiğinde başını iki yana salladı ve ayağa kalktı.

"Kim çağırıyor?"

Merdivenlerden aşağı inerken dayanamayıp sormuştu Jeongin. Çocuk omuz silkti.

"Gidince görürsün."

Yersiz gizem sinirlerini bozsa da bir şey demedi. -2'deki spor salonuna geldiklerinde kaşları çatılmıştı. Açıkçası içeri girmeden önce her şeyi düşünmüştü. Kavga çıkmasına da hazırlıklıydı.

"Fiziğini daha kalıplı sanmıştım. Umarım içinde cidden bir cevher vardır."

Çocuk konuştuğunda Jeongin hala şaşkındı. Neler olduğu hakkında en ufak bir fikri bile yoktu. Yanındaki çocuğun ikazıyla sıraya geçti.

"Önce bir ön eleme yapalım. Atışlarınıza bakalım, sonra maçlara geçeriz."

Jeongin hiçbir şey anlamayıp etrafına bakındığında tanıdık gözlerle karşılaştı. Hyunjin gülümseyerek ona bakarken Jeongin çatık kaşlarıyla bakıyordu.

"Yang Jeongin'den başlayalım."

Takım kaptanı konuştuğunda diğerleri biraz geri çekilmiş ve Jeongin'i ortada yalnız bırakmışlardı. Hyunjin bu dalgın halini fark ettiğinde bir basketbol topunu aldı ve Jeongin'e yaklaştı. Topu ona doğru yollarken, sadece ikisinin duyabileceği şekilde fısıldadı.

"Hünerlerini göster hadi. Bakalım, gerçekten iyi misin?"

Jeongin istifini bozmadan topu birkaç defa sektirdi ve potaya çok yaklaşmadan bulunduğu konumdan üçlük bir atış yaptı.

Hyunjin'in yüzünde bir gülümseme olduğunda diğer takım üyeleri de kendi aralarında fısıldaşmaya başlamıştı. Jeongin, ona bir şey denmediği için topu tekrar aldı ve bu kez, az önce attığı yerin biraz daha gerisinden bir kez daha attı. Top potadan hızla girdiğinde Hyunjin başını eğip gülmeye devam etmişti. İyi olduğunu biliyordu ama hoşuna gitmesine de engel olamıyordu. Jeongin'in bu tavırları, hiçbir şey yapmasa bile, yani ilgi çekmek için, hoşuna gidiyordu.

"Tamam, sıradan devam edelim."

Jeongin elindeki topu ona doğru gelen çocuğa doğru atıp Hyunjin'e doğru yürüdü.

"Ne yaptın sen?"

Gülmeye devam ederken omuz silkti.

"Ben değil, sen yaptın."

"Ne?"

Hyunjin etrafa kısa bir göz gezdirip başını iyice yaklaştırdı Jeongin'e. Göğsü, Jeongin'in sırtına değiyordu. Diğer yandan, ikisi de birbirlerinin kokularının burunlarından içeri dolmasına izin veriyordu.

O an Jeongin pek tepki vermese de Hyunjin'in düşünceleri uzaktan bakan biri için bile belliydi.

Baş döndürücü.

"Bugünden sonra takım halinde çalışmaya alışsan iyi edersin. Defansta da atışların kadar iyiysen, seni bırakacağımızı düşünmüyorum."

Daha sonra hiçbir şey demeden takım arkadaşlarının yanına ilerledi Hyunjin. Fazla temas onu daha da germişti. Kokusuna bile çok kaptırmıştı kendini.

Jeongin, her ne kadar belli etmese de mutlu olmuştu. Takıma girmek isterdi ama hiç cesaret edip girmeye çalışmamıştı. Sadece yalnız kalmayı tercih etmişti. Oynadığında da çok insanlarla temasta olmazdı. Kendi çapında oynar, daha sonra giderdi. İlk defa gerçek bir takımda olma şansını elde etmek için adım atmıştı.

bir küçük hyung meselesi // -hyunin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin