8. Bölüm: Enteresan Kafa

2.7K 126 175
                                    


Playlist: Vega - Bu Sabahların Bir Anlamı Olmalı


Yastığına senin sarılıp kokunla uyumuşum.
Üstüm açılmış, ürperirken sabah olmuş.

Koltuğuna senin kıvrılıp, hayalinle uyumuşum.
Camlar açılmış, üşürken sabah olmuş.


Fatoş, Neco'yla olan konuşmasından sonra kendisini yine odaya kapatmış, akşam olmasına rağmen hala dışarıya çıkmamıştı. Kendisi odanın içinde dört dönerken, kafasının içinde de Neco'yla olan konuşması dönüp duruyordu. Başından beri onu haksız yere suçladığı noktalar olduğunu fark etmişti. Neco pisliğin tekiydi, bunu kabul ediyordu ama her şeyin faturasını ona kesmek de haksızlık olurdu. Sırf düşmanı diye gözü kapalı bir şekilde onu suçlamaktan vazgeçmeliydi. Kendisi ne kadar bu evliliğe mecbur bırakıldıysa, o da aynı şekilde mecbur kaldığı için evlenmişti. Üstelik babasını yeni kaybetmişti ve abisinin elinden canını zor kurtarmıştı. Ruh halinin çok da iyi olmadığını hesaba katarsa, Neco için üzülebilirdi bile ama neyse ki kafayı o kadar yememişti.

Boz konusunda haklı olduğu bir nokta varsa, o da Boz'un o gece Neco'yu dövdükten sonra kendisini ve abisi başta olmak üzere tüm ailesini tehlikeye atarak kaçmasıydı. Defalarca aramış, ulaşamamıştı o gece Halef geldiğinde. Sonra Boz'un telefonu atıp kaçtığını öğrenmişti. Tamamen kendini düşünerek bencilce hareket etmişti ve işlerin bu noktaya gelmesinde en büyük rolü o oynamıştı. Şimdi de sanki kendisi mutlu mesut bir evlilik yapmış gibi Boz tarafından bakışlarıyla bile suçlanıyordu.

Telefonunun yanında olmadığını fark ettiğinde dağınık saçlarını alnından geriye atarak sıkıntıyla nefesini bıraktı. Geç kalmış olsa da Boz'u arayıp içinden geçenleri söylemek istiyordu. Onun canının derdine düştüğü için söylemediği onca şeyi şimdi söylemek istiyordu. Fatoş, Neco'yla evlendiği için kendini sevdiği adama karşı daha fazla suçlu hissetmeyecekti. Sanki başından beri her şeyin sorumlusu kendisiymiş gibi omuzlarında olan bu yükü taşımaya devam etmeyecekti. Biraz da Boz'un, kendi yaptığı hataların farkında olması gerekiyordu.

Pencerenin kenarına giderek perdeyi araladı ve ışıkları yanan bahçeye baktı. Burası evin arka tarafını gösterdiği için gündüz oturdukları kısım diğer tarafta kalıyordu. Karşısındaki yeşilliği izlerken, eve ilk geldiği akşam Sibel'in odasındaki penceresinden Neco'yla göz göze geldikleri o anı hatırladı. Kendini ayaklarından zincirlenmiş gibi hissediyordu o akşam. Neco'nun nasıl biri olduğunu bilmiyordu, kendisine yaptığı imalardan rahatsız olmuştu ve içini bir korku kaplamıştı. Ama şimdi o kadar korkmuyordu Neco'dan. Öpmek için kendisinden izin isteyen, dizlerine yattığı için özür dileyen ve hatta kendini yatağa çektiği halde bedenini kendinden uzak tutan birinin zorla bir şey yapacağını düşünmüyordu. Dün akşam banyodan çıktıktan sonra üzerine gelmişti ama yine de bir zarar vereceği hissine kapılıp korkmamıştı. Gerçi ne zaman ne yapacağı pek belli olmuyordu ama onun insani yanına şahit olmuştu.

Bugün söylediği o cümle yankılandı Fatoş'un beyninde. "Nasılsa elimi bir kere kana buladım." Bir kere derken neyden bahsediyordu? Yanında silah taşıdığına şahit olmamıştı ama daha önce kimseyi öldürmediğine inanası gelmiyordu. Böyle bir dünyada, bunca katilin arasında Neco'nun kendini sıyırabileceğini düşünmüyordu. Süleyman Ağa'nın torunu, Cengiz Yıldırım'ın oğluydu o. El bebek, gül bebek yetiştirdikleri bir gerçekti ama neticede içine doğduğu dünya bile barut kokusundan oluşuyordu. Ama bunu söylerken yüzünün aldığı o hal gözlerinin önünden gitmiyordu Fatoş'un. Kaşları çatılmış, gözlerini kaçırmış ve çenesi titremişti, tıpkı dün gibi. Dün odaya ruh gibi girdiğinde de aynı acı vardı yüzünde. Bu adamın kendi içinde ne yaşadığını gitgide daha fazla merak etmeye başlamıştı. Canını neyin yaktığını, bugün neden öyle söylediğini, hepsini öğrenmek istiyordu.

GELECEĞİN BURADA | NECFATTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon