25. Bölüm: Uzak Hayaller

1.8K 84 116
                                    


Playlist: Cengiz Özkan - Efkar

Geleceksin diye gönlüm aralı.

 Hangi güzel gelse olmam oralı.

((Lütfen daha fazla satır arası yorum yapın.))


Annesinin ardından Neco evde duramamış, kendini dışarıya atarak saat erken olmasına rağmen arkadaşlarıyla buluşmuştu. Kaç kadeh içerse içsin, arkadaşları hangi konudan bahsederse etsin kafasını bir türlü dağıtamıyordu. Zihninin içinde Fatoş'un söyledikleri dönüp dururken gözlerinin önüne de annesinin itiraz kabul istemeyen tavrı geliyordu. Dedesiyle bile ters düşmeyi göze alıp buraya geldiyse bu işe ciddi anlamda el atacak demekti. Zaten Fatoş yüzünden berbat haldeydi, bir de annesinin tripleriyle uğraşmayı hiç mi hiç istemiyordu. O konuyu dedesinin bir şekilde halledeceğini düşünüyordu ama ya diğer konu? Ya Fatoş?

Ne yaparsa yapsın onu aklından da, kalbinden de söküp atamayacağını çok iyi biliyordu. Fatoş onun için geçici bir heves değildi. Herkes Neco'nun duygularının bir heves olduğunu düşünebilirdi ama Neco kendini çok iyi tanıyordu. Yirmi beş yaşında, ilk defa aşık olmuşken bunun anlamını en iyi kendisi bilirdi. Fatoş'un gözlerine baktığında hissettiği şeyi daha önce hiç hissetmediğinden emindi. Onun en ufak bir dokunuşuyla bile daha önce tatmadığı bir heyecanı tadıyor, onu tarifsiz bir tutkuyla istiyordu. Hiçbir kadını istemediği kadar istiyordu. Kimseye ait olmadığı kadar ona ait hissediyordu kendini. Fatoş onun kalbi, huzuru, eviydi. Onunla birlikte birçok şeyin değişeceğine inanıyordu. Fatoş'un sihirli dokunuşuyla bambaşka bir hayatı olacaktı. Onunla büyüyecek, onunla öğrenecekti birçok şeyi. Kafasındaki sesleri kendisi değil, Fatoş susturacaktı.

Ama bunların hepsi gerçekleşmeyecek bir hayal olarak kalmıştı sadece. Dün, birdenbire hepsi ellerinin arasından çekilip alınmıştı. Ve Neco ne yapacağını bilmiyordu. Kocaman bir boşluktaydı.

Fatoş olmadan nefes almak bile azap gibi geliyordu ona. Onun gözlerine bakarak geçireceği bir hayat hayal ederken şimdi karanlığa bakacak olmak çok koyuyordu. Onun gülüşüyle sıcacık hissedebilecekken şimdi buz gibi bir hayat bekliyordu onu. Yalnızdı, yapayalnız. Ötesi var mıydı?

Masanın üzerindeki telefonu çaldığında kafasını hareket ettirmeden gözleriyle ekrana baktı; annesiydi. Basit bir parmak hareketiyle meşgule attıktan sonra elindeki kadehi fondipledi. Mert onun kadehini doldururken annesi yeniden arıyordu. En sonunda pes ederek mesaj atmıştı.

"Acil eve gel."

Aklına ilk gelen şey birine bir şey olduğuydu. Panikle kaşları çatılırken telefonunu eline alıp annesini aradı ama bu sefer o açmıyordu. Ayaklandı ve nereye gittiğini soran arkadaşlarına, "Ben kaçtım gençler, görüşürüz," diyerek vedalaştı. Arabasına binerken de Sibel'i aradı, o çabuk açmıştı.

"Bir şey mi oldu abla?" diye sordu direkt.

"Ben de seni arayacaktım tam," dedi Sibel. "Annem aradı hemen eve gel diye de eve geçiyorum."

Neco, ablasının da bir şey bilmediğini anlayınca uzatmadan telefonu kapatıp evin yolunu tuttu. Hala arkasında bir araba korumayla geziyor olması da sinirlerini giderek zorluyordu.

Evin önüne geldiğinde yabancı iki arabanın olduğunu gördü. Kapıdaki korumaya, "Hayırdır?" diye sordu. "Kim var?"

"Misafirleriniz var efendim," dedi adam.

GELECEĞİN BURADA | NECFATWhere stories live. Discover now